30 Aralık 2015 Çarşamba

Fransız çocuklar yemek fırlatmaz!

"French Children don't throw food"


Duydunuz mu bilmiyorum ama böyle bir kitap var.
Yazarı Pamela Druckerman, Paris'de yaşamış 3 çocuklu bir anne. Oraya taşındığında  hamileliğinden itibaren kendisini şaşırtan ve pozitif bulduğu gözlemlerini toparlamış ve bir kitap çıkarmış.

Ben ikinciye hamileyken bu kitabı o zamanlar çok hevesli olduğum kindle'ıma indiriverdim ve bir solukta okudum.
Kindle şimdi nerede bilmiyorum, umarım düşündüğüm yerdedir. Bir gün fırsatım olursa kontrol edeceğim.

Şimdi bizler kendi aramızda konuşurken hep deriz ya "yabancılar çocuklarını şöyle yapmıyor", "kendi haline bırakıyor" "yemeklerini bırakıyorlar kendi yesin" falan.

Anlaşılan ingiliz/amerikalı aileler de aynı şeyi fransızlara yönelik hissediyorlar.

Yani onların da büyük dertleri var:) Hatta biz bazılarını hiç tanımıyoruz bu dertlerin, alışkanlıklarımızdan dolayı.

Kitap mesela, Fransız bebeklerin nasıl çok kısa sürede gece boyunca uyuduklarını sorguluyor, sorun çıkarmadan ve fazla seçici olmadan yemek yemeleri, toplum içinde uslu davranmaları vesaire gibi konulardan bahsetmiş.


Kitap bir fransız atasözü ile başlıyor, "Sudaki küçük balıklar da büyük balıklar kadar iyi yüzer"


UYKU

Uyku konusunda fransız bebelerinin en geç 4. ayda gece boyunca uyuduğunu fark eden yazar uzunca bir araştırma sonrası ışığa ulaşıyor:
Ağlatmak yok, Ferber yok peki nasıl uyuyor bu bebekler? Soruştura soruştura sorunun cevabını anlıyor ve bir de isim veriyor yönteme

"LE PAUSE" metodu.

Yani bebeğiniz eve geldiğinden itibaren onun çağırma/ağlamalarına hemen cevap vermeme onun yerine kısa bir süre (bir kaç dakika) bekleme yöntemi.
Bebeğin kendini sakinleştirmesi için ona bir şans veriyorlarmış. Böylece sadece ufak bir harakete girişmiş bebeği hemen tepki verip uyandırma durumu da olmuyormuş.
Fransız anneler bunu yaptıklarının farkında bile değillermiş.


YEMEK

Yazarımıza garip gelen br fransız özelliği bebeklerin öğünleri olması ve belirgin saatlerde yemeleri.
Mesela sabah 8 öğlen 12 öğleden sonra 4 ve akşam 8.
Açıkçası bu konuda bizimle  gurur duydum zira biz türkler de bu konuda farklı değiliz, Hatta bunun için çaba bile harcamıyoruz alışkanlıklardan dolayı.
Bebekler çok erken dönemlerden itibaren "beslenme" değil de öğünlerle beslenmeye başlıyorlarmış.
Anglosakson çocukları ise istedikleri hemen gelsin isterlermiş.

Fransız çocukları yemeklerini de diğer bir çok şey bekledikleri gibi sabırla beklemeye alışırlarmış.
İstediklerine hemen elde etmezlermiş.

Yine bir fark da amerikan annelerinin tüm hayatlarını yanlarında taşıdıkları "atıştırmalık"(snack) larla geçirmelerine karşın fransa'da böyle bir alışkanlık olmamasıymış.
Öhüm öhüm yine biz türklerin hanesine bir puan geliyor burada.
Amerikalılar aktivite ne kadar kısa olursa olsun yanlarında taşırlarmış.
Bu aynı zamanda öğüne kadar atıştırmalık yemediği için güzelce acıkıp yemeklerini güzel güzel yemelerini de açıklıyor yazara göre.

HAYAL KIRIKLIĞI

Son olarak, Fransız ebeveynler çocuklarının hayal kırıklıklarının onlara zarar vereceğini düşünmezlermiş. Ve bunu engellemeye çalışmazlarmış. Tam tersi ufak tefek tecrübelerin onları hayal kırıklığı ile başa çıkabilme konusunda eğittiğini düşünürlermiş.


Yazının devamı ilerleyen günlerde....

Ceren

29 Aralık 2015 Salı

Ebeveynlere İpuçları Bölüm 2

İpuçları yazımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz:

12. Çocuklar hep susamış olmalarına ya da çişleri gelmesine rağmen,inkar ederler. Buna rağmen bir bardak su ya da lazımlık göstermeniz yapmaları için yeterlidir.

13. Kayınvalidenizi yok sayın,o hiçbir şey bilmiyor.(Bu biraz fazla sert olmuş)

Arkadaşım Jordan ' dan

14. Sadece fiziksel olarak değil,duygusal olarak da,beyinsel olarak da ebeveynlik yapın. İşten eve geldiğinizde telefonunuzu çantanızda bırakın,çocuğunuzla zaman geçirin.(10 dakika ya da 1 saat kim bilir ). O gün ne kadar stresli olursanız olun,gün ne kadar kötü geçerse geçsin yemeğe kadar,yatana kadar ya da evde işinize devam edene kadar çocuğunuza zaman ayırın. Bazen çocuğunuz bu kalite zamanı geçirmek için çok meşgul bile olabilir ama orada olduğunuzu bilmek  bile ona yeterlidir.

15. Eğer 2 tane küçük oğlunuz varsa ,her zaman çoraplarını kaybederler ya da karıştırırlar.Ben de bu çorapları düzenlemek için çok fazla zaman harcıyorum.En sonunda her tipten çorapları belirledim ve 15 çift aldım.En sonunda küçük olan çizgili lacivertleri,büyük olana  çizgili grileri verdim.Böylece kaybolan karışan çoraplarımız yok.

16. Her hafta markete gittiğimizde bir oyun oynuyoruz.Ben ona her birinden 2 sebze/meyve seçmelisin diyorum.Bu tamamen onun kararı oluyor.Sonra eve gittiğimizde bunlardan yeni şeyler yapıyoruz.Çok değişik şeyler ortaya çıkıyor.Patates kızartmaları,lahana kızartmaları, sotelenmiş kabaklar,yeşil içecekler.Ve bunları onun yiyecekleri olarak tanıtıyoruz.

17. Çocuklarım dişlerini fırçalarken bir şarkı seçiyorlarBu onları eğlendiriyor çünkü sözlerini biliyorlar.Bu bir nevi kronometre oluyor çünkü şarkının ne kadar sürdüğünü biliyorlar.
Arkadasım Lena ' dan
18. 4 yaşındaki oğlumuzla bazı zorluklar yaşadığımız dönemde bir arkadaşım ona günlük planımızı özetlememi tavisye etti. Böylece ne geleceğini ve ne beklemesi gerektiğini bilecekti. Çok işe yaradı!Bebekken ona hiç bir açıklama yapmadan onu da alıp geziyordukOna önceden anlatmak resmen fark yaratı! Planlarımız bazen basit ve eğlenceliyd,o da ne yapacağımızı biliyor olmanın keyfini çıkartıyordu.  Diğer zamanlarda ona üzerinde düşünebileceği bir durumu açıklıyordım mesela "Şimdi bir partiye gideceğiz, sendne küçük çocuklar olacak ve onlara karşı sabırlı olmalısın" ve onu planlarımıza bu şekilde dahil etmemiz onun çok hoşuna gidiyordu
19. Eğer çocuklarınız bebek arabasında kısa bir uyku uyuyorlarsa,şapkasını aşağıya gözlerinin üzerine çekin.Böylece daha uzun uyuyabilir.

20. Hangi sorumlulukları severek yapabileceklerini bulun.Mesela kızım çöpü çıkarmayı severken oğlum bulaşık makinesini boşaltmayı sever. Çamaşır yıkama rutinimizi anlatırken oldukça heyecanlanmışlardı. Sevmedikleri sorumluluklar mı? Tabi ki kendi odalarını temizkemek.Olsun, bununla yaşayabilirim sanırım.
21. Kışın neon renklerde bir şapka takın.Böylece koşabilir ama saklanamaz.



28 Aralık 2015 Pazartesi

Tembel işi tiramisu

Hazır yeni yıl da yaklaşmışken, denenmiş başarıya ulaşmış hem de pek kolay tiramisu tarifini paylamaktan gurur duyarız. Hemen mevzuya girelim.

Önce malzemeler:


  • Mascarpone veya Labne Peyniri ( Mümkün olduğunca yağlı bir krem peynir olmalı) 
  • Yarım litre süt(krema için) &  2 çorba kaşığı süt (bisküvileri daldıracağımız sos için)
  • 2 yumurta sarısı
  • 2 kaşık un
  • 2 çay bardağı toz şeker
  • 1 paket vanilya
  • 2 çorba kaşığı nescafe 
  • 1 bardak kaynamış su
  • 1 paket kedi dili bisküvisi 
  • Kakao



1. aşama kremayı hazırlayalım:

Yarım litre süt, yumurta sarısı un ve şekeri mikserle karıştırıp, köpürene kadar devam ediyoruz. Orta ateşte karıştırarak pişiriyoruz. Kaynadığı zaman içine peynirimizi ve vanilyayı katalım.
Mikserle karıştıralım. Kremamız hazır.


2. aşama tabanı hazırlayalım:


Nescafemiz, 1 bardak kaynamış suyumuz, 2 çorba kaşığı sütümüzü kullanarak sosumuzu çukur bir tabakta hazırlayalım.
Bisküvilerimizi ıslatıp bir borcama yan yana 1. sırayı dizelim.
Islatırken çok hızlı ıslatmak, sosun içinde bekletmemek gerekiyor yoksa kopuyor kedi dilleri.
1. sıranın üzerine kremamızdan bir güzel dökelim.
Aynı şekilde ıslatarak üzerine 2. sıra bisküvileri de dizelim.
 Kalan kremayı da eşit dağıtarak üzerine ekliyoruz bir spatula yardımıyla düzeltip dağıtıyoruz.

Son olarak bir süzgeç yardımıyla tüm yüzeye kakao döküyoruz.

Biraz soğuduktan sonra üzerini streç filmle kapatıp buzdolabına koyuyoruz.

2. saatten itibaren servise hazırdır.


Tiramisu Tarifi



Afiyet olsun!!!

Ceren

27 Aralık 2015 Pazar

Ebeveynlere İpuçları Bölüm 1


Bugünkü çevirimiz yine severek takip ettiğim blog Coup of jo'dan.Bu sefer bize kendisinin ve arkadaşlarının ebeveyn olmasını kolaylaştıran 21 tüyoyu veriyor.

Jo'dan :
1.Eğer çocuğunuz düşerse ona "Acıdı mı? Korktun mu?" diye sorun.Sonra sizin,babasının ya da tanıdık birinin küçükken düşme hikayesini anlatın.Bu hikayeler oğlumun en sevdiği hikayeler oldu.

2. Her zaman ve daima uçakta birbirinizden ayrı oturun. Eğer ailece uçuyorsanız bir ebeveyn çocuklarla otursun öbürü yalnız otursun. Her 2 saatte bir yer değiştirin.Bu herkes için yolculuğu kolay ve eğlenceli kılacak.

Arkadaşım Jenny;

3. Yemek masasında ya da herhangi bir yerde dikkat çekmek istediğinizde " Sana daha önce ...... hakkındaki hikayeyi anlatmış mıydım?" diye konuya başlayabilirsiniz.

4. Yaptığınız en iyi yatırım 25 dolarlık kir düşmanı ( dirt devil)  için olacak ve bu arabanızda yaşayacak.

5. Okula dönüş partisinde kimse kapmadan yiyecek-içecek görevini kapın.

6. Kronometre mükemmel bir motivasyon aracıdır;eğer çocuğunuz ayakkabısını bağlasın ya da tabağını temizlesin ya da odasını temizlesin istiyorsanız.

7. Çocuğunuz en sonunda kutu oyunları oynayacak yaşa geldiği için heyecanlıysanız da, eskiden oynamış olduğunuz bir oyunu bulmanız ne kadar size nostalji mutluluğu yaşatsa da bunu evinize sokmayın. Sonuç olarak oynarken sıkılacaksınız..  
Arkadaşım Kendra'dan;

8. Haftanın başında büyük bir porsiyon pankek hazırlayıp buzluğa koyun. Lazım olduğunda çıkarıp pişirebilirsiniz. Böylece bütün hafta hızlı ve lezzetli sabah kahvaltınız hazır olur.

Arkadaşım Abby'den;

9. Küçük çocuklarınızla yaşanan evden mont giymeden  çıkma savaşlarını önlemek için " Montunu giy " demek yerine " kollarını  çıkar " deyip montunu hemen giydirin.

10. Haftada bir günü şeker/donut günü belirleyin." Şeker yiyebilir miyim" dediğinde hayır demek yerine " Ama biz Çarşamba günleri şeker yiyoruz " diyebilirsiniz.

11. Metro yolculuklarında ( ya da herhangi bir yolculukta ) anaokulu yaşındaki çocuğunuza hangi kitabı yanına almak istediğini sorun.Bizim favori kitabımız " Waldo nerede?"



24 Aralık 2015 Perşembe

Haftasonu gelirken...


Bir hafta daha cumartesiye geldik. Sizler bu hafta sonuna neler planladınız?



Bizim planımızda 8 yaşındaki oğlumuzun okulundaki kış festivaline katılmak var. Pazar gününe muhtemelen bir aile kahvaltısı ve öğleden sonra da eğer ödevlerimizi bitirebildiysek ufaklığı da alıp bir yerlere gideriz.
Maalesef İstanbul'da plan yapmak trafik çilesi yüzünden pek de hoş olmuyor, ya sabahın erken saatlerinde bir yere gitmek lazım ya da evin yakınlarında gezinmek lazım.


Bu arada, benim için geçen  haftanın keşifleri , ilgimi çekenler aşağıdakiler oldu:



  • Çok çok güldüğüm bir video, instagram ünlüsü olan kadınların kocalarının neler çektiğini anlatan bu video oldu:)





  • Harry Potter'ın devamı niteliğindeki filmin yeni Trailer'ı yayınlandı.

(En çok tartışılan nokta siyahi bir Harmonie olması)







  • Star Wars ile ilgili çok ilginç bir belgeselin Trailer'ını izledim ve çok hoşuma gitti:





  • Duygu Özaslan'ın yılbaşı makyajı videosu







  • Takibe başladığım yeni instagram hesapları:


CimkediEbruzulfikaroglusvartvirandighayalleme




  • Hala okumaya çalıştığım zamansızlıktan ancak yarısına geldiğim kitap: Karanlık yerler
  • Babil com da biribirinden guzel 10 kitap, 9,90 try.



  • Muzisyenanne  Ahu Kahraman Yildirim  27 Aralık pazar günü 15:00-17:00  saatleri arasında Trump Alışveriş Merkezinde  çocuklarla müzik yapacakmış.

  • Vizyondaki filmlerden de  11.12` den beri vizyonda olan "Pan" filmini öneriyoruz.Filmin konusunu merak edenler için : "İkinci Dünya Savaşı döneminde Londra'daki bir yetimhanede yaşayan Peter 12 yaşında bir çocuktur. Peter bir gün bir uçan gemi tarafından kaçırılır ve türlü zorluklar sonrasında kendisini Neverland adında uzak ve büyülü bir dünyada bulur. Peter burada eğlence ve tehlikenin türlü yüzüyle tanışacak ve sonunda onu kahraman olmaya itecek gerçek kaderiyle yüzleşecektir."


Herkese harika bir hafta sonu dileriz:)










23 Aralık 2015 Çarşamba

Çocukla Köln ( Cologne)




Köln Dom


Almanya pek turistik gezi için gidilecek bir ülke değil.Ama  ben iş için, bir süre orda yaşarken eşim ve oğlumda geldi ,turistik olarak da gezme fırsatı bulduk.

Bütün Alman şehirleri gibi Köln' ü gezmek içinde yaz mevsimi en uygun mevsim.Nehrin kenarındaki cafelerde oturup bir şeyler yiyip içmek,havanın nerdeyse saat 10 'da kararması şehri daha yaşanabilirkılıyor.

Özellikle nehrin kenarına paralel arka sokağındaki Lübnan restaurantını şiddetle öneriyorum.Fiyat çok uygun,lezzetler harika,servis mükemmel.Eğer içki kullanıyorsanız Köln yöresel birası Kölsch'üde deneyebilirsiniz.

Köln ile Düsseldorf birbirlerine çok yakın şehirler ve aralarında tatlı bir rekabet var.Kölnlüler Düssseldorflularla dalga geçiyor,Düsseldorflularda Kölnlülerle.Bu dalga konularını da Düsseldorf gezi yazısında anlatacağım.

Gezdiğimiz şehirlerden biri de Kölndü.Berlin ve Hamburg'u görmedim ama Köln açık ara benim en sevdiğim şehir.Yine bol bol yeşilliğin olduğu klasik bir Alman şehri.
Köln Nutella


Biz Köln'e esas kaldığımız şehirden trenle gittik. Sanırım yine festival tarzı bir şey vardı çünkü trende bol bol kostümlü insan vardı ki, bu oğlumun oldukça garibine gitti.Çocuk Istanbulda  böyle şeyler görmediği için kafasını çevirip çevirip insanlara baktı.Tam uzaylı gören masun köylü oldu çocukcağız.

Ilk durağımız ana tren istasyonunun tam yanındaki Dom  oldu.Çok büyük ,güzel ve çocuklarında ilgisini çekebilecek bir Katedral.

Ben 2002 yılında  da Köln'e gidip Dom Katadreli ziyaret etmiştim.Çocuk olduğu için bu sefer en tepeye çıkamadık ama o zaman çıkmıştım( gençlik işte:)). Dar merdivenlerden çıkarken duvarda gördüğüm  'Ahmet Türkanı seviyor' yazısını hala hatırlıyorum.Çılgın Türk genci aşkını değil dağlara Katedrallere kazımıştı.

Dom ziyaretinden sonra Altstadt denen caddede gezindik.Aklınızda olsun bütün Alman şehirlerinde Almanca Altstadt denen İngilizce  Old City bir cadde vardır ve şehrin alışveriş kalbi bu bölgede atar.

Almanya da benim favorim olan iki dükkan var .Biri DM (bizde ki Gratis,Watsons tarzı bir zincir mağaza) biri de Lego mağazaları.Bu gezimiz bir günlük , bir çocuğu mutlu etme gezisi olduğu için direk Lego dükkanına girdik.Bu dükkanlar o kadar şahaneki ben bile kendimi kaybediyorum bu dükkanlarda.
Köln

Sonrasında tabiki nehrin kenarındaki  Çikolata Müzesi'nde aldık soluğu.Mis çikolata kokuları arasında kakaonun tarihçesini,çikolatanın yapım aşamalarını öğrenip nehir manzaralı cafesinde güzel pastalarınızı yedik,hediyelik eşya dükkanından hediyeler aldık çıktık.

Sonrasındaki durağımız Hard Rock cafe oldu.Burda karnımızı doyurduk ama benimığlan kulak deliğinin tamamına yuvarlak küpe takmış garsonumuzu görünce yine bir kısa çaplı şoka uğrayıp beni dürtüp durdu.


Zaten hava yağmutluydu dönüş yoluna geçtik.O günden sonra ben bir kez daha Köln'e bir festival nedeniyle gittim'Rosenmontag'.Şehrin tamamı kostüm giymişti.Ben kostüm giymemiş yegane insan olarak epey bir dikkat çekmiştim.


Nitekim Köln güzel şehir ama 1 gün gezmek için gayet yeterli.

22 Aralık 2015 Salı

Almanya'da ebeveyn olmak

Daha önceki yazılarımızda "Cup of Jo" blog'unun  ilgili "dünyanın çeşitli yerlerindeki annelik" serisinden Türkiye'de ebeveyn olmak yazısını paylaşmıştık. Şimdi de yine bir Amerika'dan bir annenin Almanya'ya yerleştikten sonraki gözlemlerini yazdığı yazısını çevirip hazırladık.
Biz çok severek ve zaman zaman şaşırarak okuduk umarım siz de beğenirsiniz.



İlgili konuk Luisa Weiss, Berlin'de eşi ve 2 yaşındaki oğlu Hugo ile yaşıyor.

Luisa aslında berlin doğumlu annesi amerikalı babası italyan. Ancak boşanma sebebiyle 2 yaşında Boston'a taşınmışlar.
"Babamla Boston'a taşındım ve orada önce amerikan yuvalarına sonra da ilkokuluna devam ettim" diyor.
"Ama her zaman Avrupa'da annemi ziyarete gittim, yaz tatilleri ve okul tatillerinde."
Daha sonra Boston'da universiteye gitmiş, Paris'de bir yıl geçirmiş ve sonra da 10 yıl kadar New York'da yaşamış.

"Kocam Max ile birbirimizi liseden şöyle bir tanıyorduk, ama Paris'e taşınana kadar onu gerçek anlamda tanımadım. O sırada orada staj yapıyordu ve ortak bir arkadaşımız bizi tekrar görüştürdü"
Birlikte vakit geçirmeye başladık ve aşkımız oldukça hızlı filizlendi".
Sonra Luisa tekrar New York'a gidiyor ve aradaki uzaklıkla başa çıkamayıp bir süre ayrı kalıyorlar.Hikaye burada bitmiyor. Yıllar sonra sonunda tekrar birleşiyorlar ve birlikte Berlin'e yerleşip burada bir hayat kuruyorlar.


İlk izlenimler hakkında:

Almanya'ya sefil bir kış zamanı geldim, böylece ilk bir kaç ayım sadece kar ve buz görerek , sürekli üşüyerek geçti.
Aynı zaman da çok da sessiz sakindi.New York'dan daha sessiz daha temiz ve daha gri...
Kendimi eski yaşantımı özlerken buldum.Ve tabi arkadaşlarımı.Pek güzel zamanlar değildi. Hatta oldukça kötüydü. Ama içimdeki dipteki ses bir şekilde huzurlu kalmayı başardı.

Çevre mahalleleri sevmek üzerine:

Şu an Charlottenburg  şehrinin batısında yaşıyoruz.Kaldığımız kısım tipik bir sessiz mahalle.Berlin'in en büyük sarayı olan Schloss Charlottenburg'un tam karşısındayız ve bu harika çünkü sık sık bahçelerinde yürüyüşe çıkıyoruz.
Şehir oldukça büyük fakat otobüslerle, metroyla bir yerlere gitmek o kadar kolay değil. Berlin Almanya'daki diğer şehirlerden biraz farklı çünkü tarihinde fakirlik var, endüstrisiz bir yer dolayısı ile çok daha rahatlar.


Soğuk ve sıcak hava hakkında:


Hava pek güzel değil...Kışlar uzun karanlık ve soğuk,yazlar da baya bir hayal kırıklığı. Temmuzda süveter ve çorap aradığım günler oluyor. Ama eğer güzel bir yaz günüyse daha iyi bir yer bulamazsınız.
Saat gece 10'a kadar kararmayan hava,ıhlamur ağaçlarından ve topraktan yayılan muhteşem konular, şehrin arkadaşça ve davetkar havası. Böyle günlerde bütün o kötü havalara katlanmaya değer diyor insan.

Hamilelik hakkında:

Hamilelik kutlanan bir şey Almanya'da da,  ama biraz daha özel tutuluyor. Çevrenizdeki insanlarla doğumun ne zaman olacağı veya nasıl hissettiğiniz konusunda konuşmanız gerekmiyor.
7 aylıkken Amerika'ya gittim ve herkesin hamileliğimle ne kadar arkadaşça  ve ilgili olmasıyla rahatladım. Tekrar geri geldiğimde ise hafiften üzüldüm çünkü insanlar çok daha içe dönük ve sessiz bu konuda.


Almanya'da bebek sahibi olmak hakkında:

Beni en çok şaşırtan konulardan biri doğum sırasında ve sonraki aylarda ne kadar "güvende" ve "ilgilenilmiş" hissettiğimdi. Her şey çok çok iyiydi.
Burada her hamile kadınla ilgilenen bir "ebe" var ve bu ebe hem hamilelikte hem doğum sonrasında eve kadar gelip sizinle ilgileniyor.Benim ebem çok iyi ve havalı bir kadındı eve
haftada bir geliyordu, bana salondaki koltukta akupunktur yapıp ahşap bir borozanla karnımı dinliyordu. Doğumdan sonra 6 hafta boyunca evimize geldi benimle ve Hugo ile ilgilendi.Önce her gün, sonra yavaş yavaş sıklık azaldı.

6 haftanın sonunda artık ona özellikle ihtiyacım olmadığı sürece gelmeyeceğini söyledi. Bu beni afalattı. Sonuçta yardıma ve ilgiye alışmıştım.

Doğumumla ilgili komik olan, kağıt üzerine döksek ortaya korkunç bir tablo çıkar( 25 saatlik doğum, ilaçlar, epidural ve en sonunda sezeryan) ama bana o kadar sevgiyle yaklaştılar ve ilgi gösterdiler ki bütün olayla ilgili sadece mutlu anılarım var.
 Doğum yapacak her kadına eşlik eden ebeler var. Benim doğumumda 4 ebe yardımcı oldu. 3'ü melek gibiydi, sanki kendi kızlarıymışım gibi benimle ilgilendiler. 4. sü biraz daha soğuk ve iğneleyiciydi. Öncelikle önemsedikleri konu benim nasıl hissetiğim, güçlü ve cesur olmamı sağlamaktı.
12 saatlik uğraştan sonra ebelerden biri bana artık epidural almanın iyi fikir olduğunu söyledi, anestezi uzmanı gelip gittikten sonra da bizi rahat bir odaya alıp uzandırdılar.


Doğum izni hakkında:

Çalışan kadınlar doğumdan 6 hafta önce izne çıkıyorlar. Doğumdan sonra 8 hafta ücretli, sonrasında 12 aya kadar %65 ödemeli, hatta kendi işini yapan kadınlar bile önceki seneki kazancının %60'ını alarak 12 aya kadar izin yapabiliyorlar.
Doğum oranı az olan bir ülkede yaşamın faydaları bunlar devlet bu konuyu teşfik ediyor.



Çocuk bakımı/bakıcısı hakkında:

Almanya'nın batısında bir çok kadın çocukları 3 yaşına gelene kadar evde bebekleriyle kalıyorlar. 3 yaşından sonra yuvalar bedava ve garantili.
Hugo 18 aylık olduğu zaman çocuk doktorumuz beni işe dönmemem konusunda oldukça baskı yapmıştı. Ama tanıdığım bir çok kadın bebekerinin 1. yaşı civarı işe döndü.
İşe döndükten sonra ebeveynlerin bir kaç seçeneği var:
Kita  denilen çocuk bakım hizmetleri/yuva
Tagesmutter denilen , bakıcının kendi evinde birden fazla çocuğa baktığı sistem.




Devlet yardımı hakkında:


Burada Ebeveynler devletten çocuk parası" adından bir aylık yardım alıyorlar. Yaklaşık 200 euroluk bir para bu, kaç çocuğunuz olduğuna göre artıyor.
Çok yüksek bir rakam değil ama hoş bir ek gelir. Bu yardım çocuklar 18 yaşına gelene kadar veriliyor, ondan sonrasında eğer bir işleri yoksa 21 olana kadar devam ediyor.Hatta sonrasında hala öğrenim görüyorlarsa 25 yaşına kadar uzuyor.




Arkadaş edinme hakkında:


Genel olarak alman kadınlar, amerikalı kadınlar kadar arkadaşça ve dışa dönül değiller. Ama bir kere size açılmaya karar verdiler mi çok daha derin ve anlamlı
arkadaşlıklar gelişebiliyor. Sağlam arkadaşlıklar çok sık görülen bir şey ve kadınlar burada istekle ve hevesle  anneliğin zorluları hakkında konuşuyorlar.
Almanlar samimiyetsizliğe karşı çok tahamülsüz.
Burada güzel bir nokta, ebeveynlik konusuna gelince insanlar sizin kendiniz için doğru olanı yaptığınızı düşünürler ve yargılayıcı olmazlar.


Berlin'deki insan tabiatı hakkında:

Berlin de yasayan insanlarım huysuz olma eğilimleri bilinen bir gercektir. Bir çok expat, turist ve arkadaşça olan Berlin'li buna alışana kadar zorlanır. Ama Berlin'de de bir çok arkadaşça insan bulunuyor. Ayrıca siz kibar olduğunuz sürece insanlar da size karşı iyi davranır.


Çocuklarla aktiviteler hakkında: 

Hugo'nun en sevdiği şey hayvanat bahçesine gitmek.
Hayvanlara takmış durumda. Filler, su aygırları,zürafa, hepsini çok seviyor. Hugo su birikintilerini de çok seviyor.
Karşı koyamıyor ve her zıplamada "patsch" diye çığlık atıyor.


Oyun alanları hakkında:

Berlin'de bir çok çocuk parkı var, şehrin ortasında bile var. Tahta yapılardan oluşuyorlar her her zaman kum üzerinde bu parklar.
Kum, plastik matlardan veya ahşap zeminden daha iyi hissettiriyor. İstersen ayakkabılarını çıkartabilirsin ve hatta gözlerini de kapatırsan tatilde gibisin.

Parka gelen herkes havlu ve kova getiriyor. Böylece parklar küçük bebekleri bile çok eğlendiriyor.


Oyuncalar ve kitaplar hakkında:

 Almanya dünya çapında ünlü oyuncaklara sahip, Haba , Selecta ve Hess ve Playmobil ve Schlecih .
Oyuncak mağazaları daha az plastik üründen oluşan fantastik oyuncaklarla dolu.

Kitaplara gelince, odaklanılacak bir edebiyat yok çocuklar 6,7 yaşına gelip okula gidene kadar kitap okumuyorlar.
Okul öncesi eğitim/yuvalar bütün gün oyundan ibaret.



İtme bisikletleri:


İnsanlar burada pedalsız ve iki tekerlekli antreman bisikletlerini çok seviyor. Tüm küçük çocuklarda var. Şuna inanıyorlar eğer dengede durabilirsen bisikleti sürebilirsin. Gerçekten de 3,4 yaşındaki çocukları gerçek bisikletleri kullanırken görebilirsiniz.
Bazen "vay be gerçekten çok küçük bir insan kullanıyor bunu" diyerek hayrete düşüyorum.



Kendine güveni öğretmek hakkında: 

Hugo 2 yaşında, ve geçenlerde bir konferansta öğretmen dedi ki, “onun kendinden büyük yaştaki çocuklarla gelmesinden endişeliyim.”
Neden olduğunu sordum, dedi ki "kendi hakkını korumayı öğrenmeli. Diğer çocuklar gelip oyuncağını aldıkları zaman buna izin veriyor".
Ben şaşırdım "evet, bu paylaşmak olmuyor mu", ama bana dedi ki"oyuncağı geri almalı veya kavga etmeli,onun tüm kavgalarını öğretmenler veremez onun için".

İçimden gülüyordum, amerika'da çocukları çok farklı sosyalleştiriyoruz çünkü.
Biz amerika'da "paylaşmak zorundasın, orta yol bulmak zorundasın" a inanırız.
Almanya'da ise ortaya çıkıp hakkını savunmak öğretiiyor.
Evimize alman arkadaşlar geldiğinde de, hugo onların çocuklarının bir oyuncağı ile oynadığı zaman, alman arkadaşlarım çocuklarına "hadi git al oyuncağını, onun oynamasını istemiyorsan gidip geri al" diyorlardı.
Bu kabalık veya çatışmacılık öğretmek değildi, sadece çocuklarına kendi hakkını almasını göstermekle ilgiliydi.



Akşam dışarı çıkmak hakkında: 


“Anne baba saati” sadece amerika'da duyduğum bir terim.
Düzenli olarak bir bebek bakıcısı tutmak burada alışıldık değil.
Eğer aile büyükleri yakınlarda yaşıyorsa, onlar gelip bir akşam çocuklarınıza bakarlar,
aksi halde çocukları da yanınızda götürürsünüz. Bir restorana çocuklarla gitmek hiç sorun değil.
Berlin'de yaşam çok da şaşalı değil ve çocuklar da burada her zaman manzaranın bir parçası olarak kabullenilmiş.

Helikopter ebevenylik hakkında:


Çocukluk burada özgürlük ve mutluluk dönemi.
Burada okula yürüyerek veya bisikletle giden çocuklar görüyorum.
Haftasonları mahallede tek başına kahvaltı alan ve etrafta gezinen çocuklar var.
Bir çocuk 7-8 yaşına geldiği zaman aileler onu tek başına haraket etmesi konusunda cesaretlendiriyorlar.

Bağımsızlık alman ebeveynlerince ödüllendirilen bir davranış.  Bu amerikalı ailemde pek alışılmadık bir durum.
Ailem hala karşıdan karşıya geçerken benim elimi tutabilir mesela ve ben 36 yaşındayım.
Bu davranışlar kesinlikle ergenlik dönemine de uzuyor. 14 yaşından itibaren arkadaşının evinde kalabilir, aileler gözetimde bulunmaz ve çocuklarına güvenirler.



İş/Yaşam dengesi hakkında: 

Almanya'da çalışanlar senede 6 hafta izin kullanıyorlar, ve bir çok kişi haftada 30-40 saat arası çalışıyor
Bundan fazlası gerçekten çok nadir görülüyor. İşkolik olmak bir değer olarak görülmüyor.
Genel anlayış hayatını yaşaman gerektiği yönünde. Kariyer sahibi olmak enteresan ve tatmin edici de olsa tüm resim bundan ibaret değil.






NOT: Yazının orjinaline ve bir çok fotoğrafına ulaşmak isteyenler için tıklayın:
Yazının orjinali

21 Aralık 2015 Pazartesi

Havalar Nasıl Olursa Olsun Sizin Havanız iyi Olsun- Bölüm 2

Daha önce yazdığımız zamanı olmayan yoğun ve yorgun anneler için ufak tefek kozmetik sırlarına devam ediyoruz.

Lush Big

Bu ürünü ben tesadüfen bir yurtdışı gezimde tanıdım.Lush Türkiye piyasası dan çekilmiş maalesef şu anda sadece yurtdışına gittiğinizde ya da ordan birine sipariş verdiğinizde elde edebildiğiniz bir marka. Dükkana girdiğinizde kokudan başınız dönüyor ama her ürünü fonksiyonel mi derseniz hayır. Ama Big gerçekten kurtarıcı bir ürün en azından benim için .Normalde saçlarım çok yağlı.Hergün yıkamam gerekiyor.Ama malum ilk aylard bebekle duş almak her anne için lüks sayılan  bir aktivite oluyor.Big içinde deniz tuzu ihtiva ediyor ,bir nevi saç peelingi.Ben haftada 2 kere kullanıyorum.Saçlarımdaki yağ oranını inanılmaz düzene soktu.Böylece hergün saçımı yıkamama gerek kalmadı.


Tony&Guy  Casual Spray

Diyelim ki yine saçınızı şampuanla yıkayamadınız ama görünüşünü düzeltmeniz gerekiyor.Bu ürünler saçınıza hafif ıslak bir görünüm verip şekil verebilirsiniz.Üstelik kokusu şahane.




Yves Rocher Apricot Fruıty Scrub

Bu kayısı kokulu bir yüz peelingi.Ama haftada bir yapacaksınız,bekleteceksiniz,şunu yapacaksınız,bunu yapacaksınız diye bir şey değil.Direk her sabah yüzünü yıkarken azıcık bunu kullanmanız yeterli. Galiba Yves Rocher' ınde satan ürünlerinden biri.Çünkü ben her gittiğimde bulabildiğim bir ürün değil.O yüzden buldum mu 2-3 tane alıyorum.Fiyatı uygun.Daha ne olsun....



Yves Rocher  Hand Beauty Care

Benim ellerin kışın inanılmaz kurur ve çatlar. Tek başına krem asla yeterli gelmez. Heleki annelerin elinin hiç sudan çıkmadığını düşünecek olursanız bu el peelingini haftada bir kullanmanız ,üstüne krem sürmeniz ellerinizi süper yumuşatacaktır.




Gökçe




20 Aralık 2015 Pazar

Çocuklar İçin Kutu Oyunları

Büyük oğlum tam bir aktivite/faaliyet insanı.Yalnız oynadığı zamanlar da oluyor ama genellikle oyunlara biz de katılıyoruz.Bebekten önce hoplamalı zıplamalı ,saklambaçlı, kovalamacalı oyunlar daha kolaydı ama genel yorgunluk hali neticesinde bu aralar bu oyunlar beni yoruyor. E kız çocuğu da değil ki hadi mahsusçuktan ben sana misafir gelmişim sende bana çay yapmışsın diyeyim.

Annem bize geldikçe hep der,"sana baktıkça ben çocuk büyütmemişim diyorum".Tabi ki beni o büyüttü,çalışan bir anne de değildi ama böyle söylemesinin sebebi kız çocuğu erkek çocuğu farkı.Ben Barbie'lerimle,Sindy'lerimle (sahi Sindylere noldu ya?) oynayan bir kız çocuğuydum. Bir kere gelinlikli Sindy'me düğün yapicimmmm ama bir damat yok ortada diye annemi Tahtakale'ye sürüklemişliğim var.Sonrasında ama evde bütün ev ahalisinin diline destan olan çokoprens ikramlı çok güzel bir düğünle başgöz etmiştim Sindy ve Ken'i.

Sadede gelirsek benim kendi çocuğumla hayatım böyle değil,bende çare olarak kutu oyunlarına başvuruyorum.En azından yerde oturuyorum ,bebek de yanımda duruyor...

Evde hangi kutu oyununu oynuyoruz derseniz;

Uno Spin


Uno oyununu pek çoğunuz biliyorsunuzdur.Kartlarla oynanan,renk ve sayıların büyüklüğüne dayanan iskambil oyununa benzer bir oyun.Uno Spin de fazladan birde döndürülsen bir çark var.Bu olaya daha eğlence ve heyecan katıyor.Yeri geliyor tam yeniyor oluyorsunuz ama çarkı döndürünce elindeki kartları yandaki oyuncuya ver çıkınca hooooppp sizin kartlar ona onun kartlar size oluyor.Ondan sonra da seyret mızıkçılığı.

Coco Crazy


Belki oyunun zorluğundan belki hamilelik sonrası benim beynimde bir duraksama olduğundan ben ilk önce bu oyunu çok anlamadım.Ama anladıktan sonra baya sevdim.6 tane yumurta 6 yumurtanın içinde de 6 renk maymun var.Oyunu zar atarak oynuyorsunuz.Amaç zarlar atıldıkça siz yumurtanın içindeki maymunların renklerine baktıkça ya da yumurtaların yerleri değiştikçe her bir yumurtanın içinde hangi renk maymun olduğunu bilmek.Ciddi dikkat ve hafıza geliştirici bir oyun.Oldukça da zevkli.Şiddetle tavsiyemdir.

Monopoly Junior Game

Pek bilindik monopoly oyununun daha miniklere ya da genç dimağlara diyelim uyarlanmış hali.
Ama o yeri ben alacaktım,sen niye aldıklar,benim bölgemdesin ver bakalım kirayı demelere geçen oldukça zevkli bir oyun.



Around  the world


Bu oyun İngilizce.Hem biraz dil öğrenmeye hem de çocuğun ülkeleri tanımasına yardımcı olan daha öğretici bir oyun.Yine zar sistemiyle oynan monopoly tarzı bir oyun.Bu da yeni ülkeler ve yeni bilgiler öğrettiği içim çocuklar açısından zevkli bir oyun.



Gökçe



17 Aralık 2015 Perşembe

Ebeveynler için Minecraft'a giriş



Çocuklarımızı esir alan bu pek acayip, pek bir şeye benzetemediğimiz oyunun ne olduğunu araştırdım ve sizler için Minecraft dosyasını açmış bulunuyorum:


Genel bilgiler: Minecraft, lego stilinde tasarlanmış bir macera oyunu. Çeşitli platformlarda oynanabiliyor : Ipad, Android Tabletler, Bilgisayar, Playstation vesaire.
Ve şu an 100 milyondan fazla kayıtlı kullanıcısı var dünyada. Türkiye nüfusundan fazla!!


Oyunu anlatırsak: Oyuna ilk başladığınız anda rastgele bir dünyadasınız, doğal bir ortam , orman, göl kenarı falan gibi düşünün. Ama dımdızlaksınız. Oyunun sağladığı hammadeleri ( küp küp bunlar) bularak ve biriktirerek kendi yapılarınızı inşa edip, oluşturabiliyorsunuz.
Bu hammaddeler çeşitli materyaller olabiliyor, mesela kaya, kum, lava, odun. Öncelikle odun bulması gerekiyor oyuncunun. Böylece bir "el işi masası" (crafting table)  hazırlayıp  inşaa işlerine böyle devam edebilir.
Oyuncuların bu maddeleri kullanabilmek için çevreden bunları bulup toplamaları gerekiyor. Elmas bulmak çok önemli mesela, zor bulunan elementlerden.

Oyunun 2 modu var, "hayatta kalma" modu ve "yaratıcı" mod. Hayatta kalma modunda oyuncular kendi yemeklerini ,maddelerini , ihtiyaçlarını kendileri bulur.
Bu arada (hiç anlam veremediğim bir şekilde) bir de kendilerini gece ortaya çıkan zombilerden de korumaları gerekiyor.

Diğer modda; yani yaratıcı modda ise oyunculara istedikleri maddeler  kolayca veriliyor ve istediklerini inşa edebiliyorlar.
Ben bunu duyunca dedim ki oğluma "e peki neden herkes o zaman bu modda oynamıyor?", öbür türlü daha zorlayıcı olduğu için daha keyifli olduğunu söyledi.

Bu oyunun "seviyeleri" veya "puan kazanma" derdi yok.
Mümkün olduğunca çok inşaa etmek ve de hayatta kalmak oyunun amacı.


Oyun tek kullanıcı ile de oynanıyor, birbirlerine bağlanarak veya başka bir minecraft sunucusuna bağlanarak da oynayabiliyor çocuklar. Hani bazen yan yana oturup konuşa konuşa oynuyorlar ya işte birbirlerinin sunucularına gidiyor veya ortak bir sunucuda buluşuyorlar.

Oyunda "steve" , "enderman" , "zombie", "iskelet" gibi çeşitli karakterler var.

Oyunun en güzel özelliği çocukların hayal gücüne ve yaratıcılığına fevkalade bir ivme kazandırması.
Ben şahsen bu oyuna izin veriyorum, özellikle oğlumun neler ortaya çıkardığını gördükten sonra hayran kaldım ortaya çıkan şeylere.
En kötü özelliği ise biz anne babaların hiç bir şey anlamadan aval aval bakması.

Umarım birazcık "nedir bu minecraft" sorularımıza derman olur bu yazı:)

Sevgiler.

Ceren

16 Aralık 2015 Çarşamba

Türk Erkeğinin Ikea ile Testi


Herşey ergenliğin  ilk basamaklarındaki büyük oğlumun "Anne odamı şekle sokmak istiyorum,bana dolap alalım " demesi ile başladı.Tabi ki modern, şehirli ,çocuğun görüşlerini önemseyen bir aile olarak " Ne dolabı,o nereden çıktı,bakarız bir ara " diye geçiştirmedik çocuğu

.Elinde Ikea kataloğuyla gelip bu mavi dolabı istiyorum anne dedi. Ne de olsa neydi: "İkeaaaa evimizin herşeyiiiii".

Neyse hafta içi bey eve çok geç geliyor,cumartesi çocuğun kursu var diyerek pazar sabah gitmeye karar verdik.Ben daha önceki deneyimlerinden başıma gelecekleri bildiğim için sabah 10 ' u 10 geçe Ikea 'nın kapısındaydık.Neyse aynı anda akın akın bir kalabalıkla içeri girmeyi başardık.Eyvahhh çok kalabalık diye düşünürken baktım biz düz gidiyoruz kalabalığın 90 % nı sağa sapıyor????Derin bir oh çektim,bunlar kahvaltıya gelmiş diyerek.Ama hala düşünüyorum nasıl bir kalabalıktı kahvaltı için....

Bu noktada erkek bir iş arkadaşımla konuşmamız aklıma geldi. Bizim evde kahvaltıları hep ben hazırlarım ya da beraber hazırlarız ama işin içinde illa ben varımdır. Bu arkadaşımın evindeyse kahvaltıları hep o hazırlıyormuş. Bir gün " Neden sen hazırlıyorsun hep ? Eşin hazırlamaz mı hiç ? diye sordum." Valla evlendiğimiz ilk gün ben kahvaltı hazırlayamam prensibim değil dedi,o günden beri ben hazırlıyorum " demişti. Nedense her kahvaltı muhabbeti geçtiğinde aklıma gelir.

Neyse biz son sürat koştur koştur en önde biz ,arkamızda koca bir güruhla İkeayı gezdik,dolabı aldık.
Nakliye ücretini ödemek için bankoya gittik. Ordaki çalışan" Sadece nakliye mi? Montajda var mı ? " dedi.Ağzımdan doğum sonrası kaybettiğim beyin hücrelerinin de etkisiyle " Sadece nakliye " çıktı. Bir anda ağır çekimde eşime baktım o bana baktı,ok yaydan çıkmıştı,yiğitliğe tezek sürdürmek olmazdı tabi .Eşimde "Tabii sadece nakliye " dedi.
Hay dilimi eşek arıları sokaydı.

Neyse Pazartesi sorunsuz hemen nakliyemiz geldi. Oğlum okuldan geldi heyecanla babayı beklemeye başladı.Saat 7 de başlayan dolabı monte işlemi,  arka kapağı takamayıp söylenmeye başlama,kapısını 2 kere yanlış takma,eksik vida olduğunu iddia etme,fazla parça olduğunu iddia etme,çocuğa çaktırmadan gözleri pörtletip diş sıkma,çok sessizce kırıcam ben bu dolabı deme ,çocuğun sevinçle odaya gelip babam eserini tamamladı mı demesiyle sonra kös kös salona 10 kere geri dönüşüyle saat 23:30 'u buldu. Peki dolap bitti mi ? Tabi kiiii hayır.

Yalnız bu noktada Ikea için bir fikrim var ki,eğer projeyi uygularlarsa paraya para demezler iyicene.Ama bu proje sadece Türkiye'ye özel.Eve teslimat yaptıktan sonra gece nöbetçi ekibi böyle saat 9-10 civarı eve yollasınlar.Güya bir vida teslimatını unutmuşlar ayağına. O anda eve gelen o ekip normal ücretin 3 katı ücret istese kabul göreceğini garanti ediyorum.Bu fikirde benim İkeaya kıyağım olsun....

Velhasıl yarın Ikea call center'ı arayıp " Kuzum ne olur bir an önce gelin diye " yalvaracağım herhalde.
Bir Türk delikanlısını öyle İkea'yla falan test etmeyin siz de,kulağınıza küpe olsun.





Gökçe

15 Aralık 2015 Salı

Neden Japon Çocukları Daha Bağımsız?



Geçen yabancı internet sayfalarından birinde Japonya da çocukların niye daha bağımsız olduğuna dair bir yazı vardı.Yazı da Japonya'daki ebeveynlerin 3-4 yaşında çocuklarını bakkala çakkala göndermeye başladıklarını,7-8 yaşında çocukların tek başlarına metroya binip okula gidip gelebildikleri anlatılıyor.

Bunu okumak bile içimi daraltmaya yetti.Sonuçta 7,5 yaşında oğlumun metroya tek başına bindiğini indiğini düşünemiyorum.

Evimizle  okulun arası 1 km falan.Ama okula giderken 1 işlek cadde, 1 de kısmen işlek bir ara sokaktan karşıdan karşıya geçmek gerekiyor.

Ilk servise verdim ama bu kadar kısa yol için 220 try istediği yetmiyormuş gibi( hesap yaptım her gün taksiye gidip gelse çocuk daha ucuza geliyor) birde çocuğu aldıktan sonra tekrar tam tersi istikamete gidip dolaştırıyor da. Normalde 9 a 10 kala yürüyerek okula gitmek için evden çıkmak yeterliyken servis 08:30 da alıyor.

Bende servisten aldım ,her gün okula kendim bırakıp aksam kendim alıyorum.Ama inanılmaz bir yorgunluk.Hatta yurt dışında doğup büyüyen bir arkadaşıma bunu anlattığımda verdiği tepkiyi hala unutamıyorum.

Tamam böyle bakınca çocuk hadi bu sene olmadı ama seneye kendi gidip gelebilmeli gibi  ama seneye  de kendi gidip gelmesine izin veremem gibi duruyor.Bu noktada ikileme  düşüyorum.Hem çocuğun özgüvenli yetişmesi lazım hem de koskoca şehirde hep koruyup kollamak lazım.

Yine okuduğum bir kitapta yazarın iddiası "Süpermen Türk olsa pelerinini kesin anası  takardı" idi.Yani evet Türk anası anaçlığı diye bir şey de var.Modern olsun olmasın,okumuş olsun olmasın her  Türk anasının içinde çocuğu üniversiteye bile gitse "Ay yavrum terlemişsin,dur sırtına mendil  koyayım" cümlesini kuracak bir panter bekler.

Aynı yazı da Japon ebeveynlerin New York veya Londra'da buna kesinlikle izin vermeyecekleri ama Japonya güvenli olduğu için izin verdikleri yazıyordu.Acaba İstanbul'u görseler ne düşünürlerdi.

Peki başladığımız nokta da hem özgüvenli hem de korumakla olarak bu çocukları büyük şehirlerde nasıl yetiştireceğiz....

Gökçe


14 Aralık 2015 Pazartesi

Çocuklarla Londra

Şu dünyada defalarca sehayat edip tek bir yer seçmen gerekiyor deseler kesinlikle Londra'yı seçerdim.
Bir "gezgin" değilim sonuçta, çok da ahkam kesemem ama Avrupa'da farklı ülkelere de gitme şansım oldu, New York'a gitme şansım oldu, dönüp dolaşıp yine ne varsa Londra'da var noktasına geldim.
Kendine has karakteri olan,  dolu dolu bir kültürle yoğun geçen bir zaman.

Sanatsa sanat, bilimse bilm, eğlenceyse eğlence, 7*24 yaşam , müzik, kitap, park ve bahçeler,  estetik , Sherlock,  vintage yani bir turistin arayabileceği bir çok şey var.

Londra'ya çocukla gitmek daha hazırlanma aşamasından eve döndüğünüz ana kadar iyi planlamanız gereken, daha da önemlisi mutlaka B planı yapmanız gereken bir olay.

Çocuklarla Londra seyatine çıkmadan önce bazı planlamalar yapıp hazırlıklı olmakta fayda var. 

Yoluculuk 

  • Çocuklarla sorunsuz uçabilmek için en uygun saatlere dikkat edilebilir
  • Erken check in ile en uygun koltuklar ayarlanabilir
  • Çocukları oyalayacak ama yer kaplamayacak her türlü destek hazırlanabilir
  • Çocukların aç kalma durumuna karşı atıştırmalık alınailir
  • Yanınıza aldığınız onca şey, yolculuk esnasında bulamadığınızda anlamını yitirecektir. Çok iyi bir çanta organizasyonu.
  • Bavul organizasyonu
  • Roaming( yurt dışında telefonu kullanabilme) açık olduğundan emin olma ve yurt dışı paketlerini öğrenip gerekirse abone olma

Gezme dolaşma

  • İnternet Paketiniz var ise maps kullanacaksınız. Ama internetiniz kısıtlı. Mümkün olduğunca mola yaptığınız kahve&yemek noktalarındaki kablosuz ağ bağlantılarını kullanın.
  • Puset kullanıyorsanız, geçmiş olsun. Londra bu konuda düşünülenin aksine başarısız. Metrolarda merdivensiz durak neredeyse yok, varsa da sizin güzergahınızda değil muhtemelen. Ayrıca metro çook çok kalabalık. Neyse ki insanlar çok nazik, saygılı ve yardımsever. Asla sizi sıkıştırmaz ve acele ettirmezler.
    Bu konuda önerim, mümkün olduğunca otobüs kullanmanız, eğer metro kullanacaksanız çok yoğun saatlerde (iş çıkışı) uzak durmanız.

  • Tabi ki yağmurluk, şemsiye, şapka yanınızda taşımanız gereken aksesuarlar. Pusetin yağmurluğu var ise onu da mutlaka almanızı tavsiye ederim.
  • Londra'da bebeğinizle ilgili güvenlik zafiyetlerine karşı insanlar çok hassas. Bebeği omzunuza koyup dolaştırmanıza veya market sepetinin oturtma yerine oturtmanız durumunda görevliler gelip uyaracaktır. Çocuk benim allaalla da diyemiyor insan tabi, zaten çok nazikçe uyarıyorlar.
  • Grubunuzda sigara içen var ise, yere izmarit atma konusuna dikkat. Bir anda 100 poundluk ceza yiyebilirsiniz.
  • Güzergahı önceden belirlediniz muhtemelen ama lokasyona göre gruplamayı unutmayın. Birbirine yakın yerleri aynı günde ziyaret edin. B planlarınız olsun, diyelim ki gideceğiniz müze o gün kapalıymış bu durumda yakınlarda gidebilecek başka bir nokta da olmalı listenizde.
  • Alıverişi tek bir güne planamaya gerek yok, her fırsatı değerlendirmekte fayda var. Çocuklarla zaten 3,4 saat sürebilecek bir alışveriş zamanı olmuyor genelde.
Londra'da görülecek yerler sayfalarca, çocukların çok keyif alabileceği yerler veya en azından çocuklarla gidebileceğiniz yerler konusunda bazı önerilerim var:


Batterseapark


Chelsea bölgesindeki  nehrin güney kıyısında kalan bu muhteşem orman/parkta göl kenarında keyif yapıp, çocuklara özel hayvanat bahçesinde gezinip içerisindeki çocuk alanlarında oynayabilirsiniz.
Çeşitli bisiklet çeşitlerinden kiralayıp gezebilirsiniz. Burası tüm bir günü geçirmek için harika bir yer.  Londra'nın kalabalığından da uzakta ve çok sakin.
Ücretsiz, hayvanat bahçesi ücretli, bisiklet ücretli.

Batterseapark London


London Eye &  Southbank 

Themes nerinin kenarında, saat kulesinin karşısında Dev boyuttaki dönme dolaba mutlaka binmelisiniz. Dönme dolap diyorsak, burada amaç hızlı dönüp eğlenmek değil, manzaranın keyfini çıkarmak.
Binebilmek için sıra beklemeniz gerekiyor. Ama göründüğü kadar korkutucu boyutta değil çok hızlı ilerleyen bir kuyruk bu.
Ayrıca Londra'dasınız, herkes saygıyla sırasını bekler, huzurunuz yandan girenlerle kaçmayacaktır.
Ücretli

Londoneye

Londoneye

Buraya gelmişken oradaki çocuk parkına da uğramayı unutmayın:)
London Playgrounds


London Duck tours

Bu sapsarı otobüslerle yapacağınız turun en ilginç yanı, otobüslerin bir anda nehirde yüzmeye başlıyor olması. Çocuklar için hayli ilginç olacak.
Ücretli


Sherlock's House

Özellikle diziyi izleyen ebeveynler, burayı görmeden dönmek olmaz. Yalnız bu evin 4 katlı, dapdaracık ve merdivenli olduğunu belirtelim. Çok küçük çocuklarla girmek biraz zor olacaktır.
Ücretli.

Princess Diana Memory playground

Peter Pan konseptli hazırlanmış bu parkta çocukların halatlara tırmanıp hoplayıp zıplayabilecekleri bir korsan gemisi, ayrıca çok değişik oyun alanları ve hatta kızılderili çadırları var.
Ücretsiz bu park alanında içeri girebilmek kontrollü bir sırayla yapılıyor. Böylece içerisinin aşırı kalabalık olması engelleniyor.


Princess Diana Memory playground

Princess Diana Memory playground

M&M, Rainforest restoran

Çocukların ilgisini çekebilecek bu iki mekan lokasyon olarak da birbirlerine yakınlar.
Rainforest restoranda oldukça büyük haraketli filler var. Ancak kalabalık ve masa bulabilmek için beklemek gerekebilir.

Science Museum

Küçük bilim meraklılarını eğlendirmek için harika bir müze. Yetişkinlerin de çok iyi vakit geçireceğine emin olabilirsiniz.
Burada çocuklar için özel bir alan var, bu  alanda kendi deneylerini yapıyorlar. Ayrıca denk gelirseniz çocuklara yönelik şovlara da katılabilirsiniz. Bize dev balon yapma atölyesi denk gelmişti.

Bilim Müzesi Londra


Natural History Museum

Dinozor sevmeyen çocuk var mı?



Hyde Park + bisiklet kiralama

Londra'ya gitmişten Hyde Park a uğramadan olmaz orası kesin. Bizim tavsiyemiz ortadaki gölette deniz bisikleti kiralayıp güze lbir gezinti yapmanız. Yalnız göründüğü kadar kolay değil, biraz yorucu.
Hyde Park Londra

Buckingam sarayı ve Asker değiştirme seramonisi

Kraliçenin evini de bir görmek harika bir deneyim oalcaktır hem sizler hem çocuklar  için. Buckingam sarayındaki askerlerin değiş tokuş saatine denk getirebilirseniz harika bir görüntü yakalayabilirsiniz.

Portobello market, Notting Hill

Bu küçük harika kasabamsı yerde evler sokaklar ve dükkanlar gerçekten çok şekerler.
Hele bir de Cumartesi gidip çok çeşitli eşyalar pusulalar haritalar antikalar bulabileceğiniz Portobello 
Marketine denk getirirseniz harika olur.




London Zoo

Eh çocuklarla bir hayvanat bahçesi de şart oluyor. Açıkçası hayvanat bahçesi bizler için de çok keyifli oluyor. Hayatımızda görmediğimiz çeşitte hayvanları görüyoruz. Yalnız bazı hayvanlar doğal ortamlarında diye hiç ortaya çıkmıyorlar mesela aslanlara bir türlü denk gelemedik.
Bu hayvanat bahçesinin ayrıca çok güzel çocuk oyun alanları da var.


Londra Hayvanat Bahçesi

AVM

Kapalı bir alan anlamında  genş bir Alışveriş Merkezi Londra’da pek görebileceğiniz bir konsept değil, ama illa biz bağımlıyız onsuz yapamayız diyorsanız( ki biz dedik) Stanford shopping center var, buyrun bildiğiniz iğne atsan düşmez AVM. Yemek yeme yerleri var ama oturacak yer falan da bulunmuyor.

Oxfort Street

İşte alışverişinizi yapacağınız yer burasıdır. Her türlü markaya ait dükkanlar burada sıra sıralar.

Türkiye’de bulamaycağınız çok ucuz ürünleriyle ünlü Primark, İngiltere’nin drugstore mağaza zinciri “Boots” , Müzik ve DVD marketi olan “HMV”, harika bir ıvırı zıvır dükkanı olan “Tiger”, kırtasiyeci “Paperchase”  bizim mutlaka uğradığımız duraklar.
London with kids




Londra'da daha yapılabilecek o kadar çok şey var ki, müzikaller, müzeler vesaire inanın yaz yaz bitmez. Mutlaka araştırmanızı yapın ve zamanınızı dolu dolu geçirin derim ben. 

Ceren


13 Aralık 2015 Pazar

Havalar Nasıl Olursa Olsun Sizin Havanız Iyi Olsun



Normalde  çalışan bir anneyim,şu anda 2. Bebeğim için biraz uzun tuttuğum doğum iznindeyim. Hem bebeğe vakit ayırırken hem de büyük oğlumun gönlünü yapmaya çalışıyorum.Normalde oğlum okula servisle gidip geliyordu,öğle yemeğini yemekhanede yiyordu.Ama şimdi bu süreçte sabahları okula ben götürüp ,akşamları ben alıyorum. Ilk başlarda baya pespaye gidiyordum bu bırakıp almalara ama sonra bir bakınca diğerlerinin çok da sabah mahmurluğuyla gelmediğini fark ettim.Bu bana da bir silkinme  vesilesi oldu.Evet biraz zorluyor ama ben yine de memnunum.

Belirli çok kurtarıcı dizede tavsiye edebileceğim bu malzemelerle hem çocukları hazırlayıp hem kendinizi hazırlayabilirsiniz.Aşağıdaki malzemeleri tabii ki her sabah sürmüyorum ama her biri kendi alanında tek başına bile kurtarıcı.


Soap & Glory , Kick Ass Concealer :

Bu ürün sanırım tr de yok.Bana sağolsun Ceren İngiltere'den getirdi.Eğer fırsatınız olursa giderseniz ya siz alın ya da giden birine kesin sipariş verin. Pişman olmayacağınıza garanti veriyorum.
3 ayrı rengi var açık renk,koyu renk,beyaz.Gözün altına sürdüğünüzde kesinlikle çizgilere dolma,bir yerde toplanma vesaire hiçbirini yaşamıyorsunuz.Annelerin yorgun göz altlarını kapatma da daha iyisini kullanmadım.

Hot Mama Allık:


Ne kadar sürerseniz sürün çok durmuyor.Yanakları kendinden al al kızlara dönmüyorsunuz.Ama sorgun teninizde acayip renk verip o soluğunuzu yok ediyor.

The Balm Smoke Balm Göz Farı:


Göz farı sürmek yüze renk gelsin diye değil ciddi makyaj yaptığımda makyajına eklediğim bir şey.
Biraz tozlu ,sürerken bulaşabiliyor ama dikkatli sürerseniz sorun yok.Göz üstüne topaklanma belli bir yerde toplanma yapmıyor.Renkleri de tam benim kullandığım sevdiğim renkler.

Gosh Catchy Eyes Rimel- Loreal False Lash:


Kirpiklerim ne uzun ve güre ne de hiç yok gibi.Çok standart ve ortalama.
Aklınıza gelebilecek bütün rimelleri kullandım.En pahallı markandan en ucuz markaya.Kişisel fikrim hiç para dökmeyin.Bu iki rimel gayet yeterli kirpiklerinizi uzun ve gür göstermek için.


Şimdilik annelere kolay makyaj malzemesi önerilerim bunlar.

Sakın kendinizi bırakmayın.Siz kendinize bakacaksınız,iyi olacaksınız ki çocuğunuz da iyi olsun.
Hem ne demişti ünlü bir Türk büyüğü "Havalar nasıl olursa olsun sizin havanız iyi olsun"

Gökçe


10 Aralık 2015 Perşembe

40 Mevlüdümüz

Ilk oğlumun doğumu yaz başlangıcıydı. O yüzden kırk mevlüdü yapmaya karar verdiğimizde herkes ya tatildeydi ya yazlıktaydı.Havalarda ısınınca bende bir an önce bebeği alıp yazlığa gitmek isteyince 20 gün 20 geceden sayıp 40 mevlüdünü bebeğin 20.gününde yaptık.Çok da kalabalık olmayınca ikram yapıldı,dua okundu Mevlüt bitti.

Herhalde son yıllarda gördüklerim,bebeğin geliş zamanının uygunluğu vs.bu sefer daha geniş bir konseptte yapmak istedim 40 Mevlüdünü.

Verilecek hediyeler,yiyeceklerin ikram edileceği aksesuarlar için meşhur Tahtakaleyi boyladım.Bu arada bırakacak yer bulamadığım için bebeği de slinge sarıp yanımda götürmek zorunda kaldım.Orası da apayrı bir hikaye olabilir.
2 saat Tahtakalede dolaştık.Bu 2saatte yolda ay çok soğuk çocuğu hiç sarmamışlar diyen mi,ayy çocuğu iyice sarmış sıcaktan nefes alamayacak diyenler mi istersiniz,aaa küçük çocukla dışarı çıkmış diye yanındakini dürten mi istersiniz,ay ne güzel bak bebekle gelmişler diyen mi istersiniz.Tam Nasreddin Hoca fıkrasının içinde hissettik kendimizi.

Daha önce Tahtakaleye hep önyargılıydım.O kalabalıkta ne bakacağım,baktığım seyı bıle anlamam diye ama biz Perşembe 10 da gittik.12 ye kadar gezdik ,gayet güzeldi.Bakacagıma baktım ,alacağımı aldım.Ama haftaiçi olmasına rağmen 12 den sonra bile acayip kalabalıklaşmıştı bile.


Ilk önce şunu söyleyeyim Tahtakalede de kalite bütçenize göre değişiyor.Yani çok uyguna şeylerde var eğer biraz daha bütçeyi arttırırsanız daha kaliteli,gösterişli şeylerde var.

Ben Mevlüd menümü et,pilav,turşu,börek(elde açma ) ve baklava olarak yaptım.

Öncesinde de lohusa şerbeti dağıtacaktım ve yanında da Antep fıstıklı lokum
Bunlar için çok ufak plastik bardaklar aldım.Bence de cam her zaman daha şık ama bende kişi sayısı çok yüksekti ,bu yüzden plastik ufak bardaklar kullanmaya karar verdim.
Lokumlar içinde ucunda bebek resim olan ufak kürdanlar aldım. Lohusa şerbetinin yanında da dövünmüş fındık(ki siz badem de ikram edebilirsiniz) ve hindistancevizi tozu ikram ettik.


Sonrasında ikram tabağında herşeyi yan yana koyduk ama baklavanın şerbeti karışmasın diye sadece baklavaları ufak kek kağıtlarına koyup aynı tabağa koydum.

Hediye olarak ben sabun,lavanta kesesi,magnet tercih etmedim.Biraz daha Mevlüt ruhuna uygun olması ve her ellerine aldıklarında bizi anmaları için misafirlerimize Tesbih+küçük Kur'an-ı Kerim verdik.Bu ikisinizde küçük mavi tül keselere koyduk.Tesbihlerin tanesi 3,5 try idi,Kur'an-ı Kerimler 3,5-4 try idi.Tesbihler daha ucuz olabilirdi,sonuçta 1 try de var ama ben biraz daha parlak görüntü istediğim için bu tesbihleri tercih ettik.

Aslında öncesinde çok fazl araştırma yaptım. Bu santuk kumaslı kaplı Yasin-i Şeriflerden dağıtmak istiyordum ama onların tanesine 15 try ile 17 try arası bir fiyat veriliyor ki kişi sayısı artınca maliyeti baya bir yükseldiği için vazgeçtim.

Ama eğer sizin vaktiniz ve yardım edecek insanınız varsa biraz uğraşmaya bunu bile kendiniz yapabilirsiniz.

Duamız güzel okundu, Mevlüdümüzü de güzel bir anı olarak hafızaya aldık.

Gökçe