22 Aralık 2015 Salı

Almanya'da ebeveyn olmak

Daha önceki yazılarımızda "Cup of Jo" blog'unun  ilgili "dünyanın çeşitli yerlerindeki annelik" serisinden Türkiye'de ebeveyn olmak yazısını paylaşmıştık. Şimdi de yine bir Amerika'dan bir annenin Almanya'ya yerleştikten sonraki gözlemlerini yazdığı yazısını çevirip hazırladık.
Biz çok severek ve zaman zaman şaşırarak okuduk umarım siz de beğenirsiniz.



İlgili konuk Luisa Weiss, Berlin'de eşi ve 2 yaşındaki oğlu Hugo ile yaşıyor.

Luisa aslında berlin doğumlu annesi amerikalı babası italyan. Ancak boşanma sebebiyle 2 yaşında Boston'a taşınmışlar.
"Babamla Boston'a taşındım ve orada önce amerikan yuvalarına sonra da ilkokuluna devam ettim" diyor.
"Ama her zaman Avrupa'da annemi ziyarete gittim, yaz tatilleri ve okul tatillerinde."
Daha sonra Boston'da universiteye gitmiş, Paris'de bir yıl geçirmiş ve sonra da 10 yıl kadar New York'da yaşamış.

"Kocam Max ile birbirimizi liseden şöyle bir tanıyorduk, ama Paris'e taşınana kadar onu gerçek anlamda tanımadım. O sırada orada staj yapıyordu ve ortak bir arkadaşımız bizi tekrar görüştürdü"
Birlikte vakit geçirmeye başladık ve aşkımız oldukça hızlı filizlendi".
Sonra Luisa tekrar New York'a gidiyor ve aradaki uzaklıkla başa çıkamayıp bir süre ayrı kalıyorlar.Hikaye burada bitmiyor. Yıllar sonra sonunda tekrar birleşiyorlar ve birlikte Berlin'e yerleşip burada bir hayat kuruyorlar.


İlk izlenimler hakkında:

Almanya'ya sefil bir kış zamanı geldim, böylece ilk bir kaç ayım sadece kar ve buz görerek , sürekli üşüyerek geçti.
Aynı zaman da çok da sessiz sakindi.New York'dan daha sessiz daha temiz ve daha gri...
Kendimi eski yaşantımı özlerken buldum.Ve tabi arkadaşlarımı.Pek güzel zamanlar değildi. Hatta oldukça kötüydü. Ama içimdeki dipteki ses bir şekilde huzurlu kalmayı başardı.

Çevre mahalleleri sevmek üzerine:

Şu an Charlottenburg  şehrinin batısında yaşıyoruz.Kaldığımız kısım tipik bir sessiz mahalle.Berlin'in en büyük sarayı olan Schloss Charlottenburg'un tam karşısındayız ve bu harika çünkü sık sık bahçelerinde yürüyüşe çıkıyoruz.
Şehir oldukça büyük fakat otobüslerle, metroyla bir yerlere gitmek o kadar kolay değil. Berlin Almanya'daki diğer şehirlerden biraz farklı çünkü tarihinde fakirlik var, endüstrisiz bir yer dolayısı ile çok daha rahatlar.


Soğuk ve sıcak hava hakkında:


Hava pek güzel değil...Kışlar uzun karanlık ve soğuk,yazlar da baya bir hayal kırıklığı. Temmuzda süveter ve çorap aradığım günler oluyor. Ama eğer güzel bir yaz günüyse daha iyi bir yer bulamazsınız.
Saat gece 10'a kadar kararmayan hava,ıhlamur ağaçlarından ve topraktan yayılan muhteşem konular, şehrin arkadaşça ve davetkar havası. Böyle günlerde bütün o kötü havalara katlanmaya değer diyor insan.

Hamilelik hakkında:

Hamilelik kutlanan bir şey Almanya'da da,  ama biraz daha özel tutuluyor. Çevrenizdeki insanlarla doğumun ne zaman olacağı veya nasıl hissettiğiniz konusunda konuşmanız gerekmiyor.
7 aylıkken Amerika'ya gittim ve herkesin hamileliğimle ne kadar arkadaşça  ve ilgili olmasıyla rahatladım. Tekrar geri geldiğimde ise hafiften üzüldüm çünkü insanlar çok daha içe dönük ve sessiz bu konuda.


Almanya'da bebek sahibi olmak hakkında:

Beni en çok şaşırtan konulardan biri doğum sırasında ve sonraki aylarda ne kadar "güvende" ve "ilgilenilmiş" hissettiğimdi. Her şey çok çok iyiydi.
Burada her hamile kadınla ilgilenen bir "ebe" var ve bu ebe hem hamilelikte hem doğum sonrasında eve kadar gelip sizinle ilgileniyor.Benim ebem çok iyi ve havalı bir kadındı eve
haftada bir geliyordu, bana salondaki koltukta akupunktur yapıp ahşap bir borozanla karnımı dinliyordu. Doğumdan sonra 6 hafta boyunca evimize geldi benimle ve Hugo ile ilgilendi.Önce her gün, sonra yavaş yavaş sıklık azaldı.

6 haftanın sonunda artık ona özellikle ihtiyacım olmadığı sürece gelmeyeceğini söyledi. Bu beni afalattı. Sonuçta yardıma ve ilgiye alışmıştım.

Doğumumla ilgili komik olan, kağıt üzerine döksek ortaya korkunç bir tablo çıkar( 25 saatlik doğum, ilaçlar, epidural ve en sonunda sezeryan) ama bana o kadar sevgiyle yaklaştılar ve ilgi gösterdiler ki bütün olayla ilgili sadece mutlu anılarım var.
 Doğum yapacak her kadına eşlik eden ebeler var. Benim doğumumda 4 ebe yardımcı oldu. 3'ü melek gibiydi, sanki kendi kızlarıymışım gibi benimle ilgilendiler. 4. sü biraz daha soğuk ve iğneleyiciydi. Öncelikle önemsedikleri konu benim nasıl hissetiğim, güçlü ve cesur olmamı sağlamaktı.
12 saatlik uğraştan sonra ebelerden biri bana artık epidural almanın iyi fikir olduğunu söyledi, anestezi uzmanı gelip gittikten sonra da bizi rahat bir odaya alıp uzandırdılar.


Doğum izni hakkında:

Çalışan kadınlar doğumdan 6 hafta önce izne çıkıyorlar. Doğumdan sonra 8 hafta ücretli, sonrasında 12 aya kadar %65 ödemeli, hatta kendi işini yapan kadınlar bile önceki seneki kazancının %60'ını alarak 12 aya kadar izin yapabiliyorlar.
Doğum oranı az olan bir ülkede yaşamın faydaları bunlar devlet bu konuyu teşfik ediyor.



Çocuk bakımı/bakıcısı hakkında:

Almanya'nın batısında bir çok kadın çocukları 3 yaşına gelene kadar evde bebekleriyle kalıyorlar. 3 yaşından sonra yuvalar bedava ve garantili.
Hugo 18 aylık olduğu zaman çocuk doktorumuz beni işe dönmemem konusunda oldukça baskı yapmıştı. Ama tanıdığım bir çok kadın bebekerinin 1. yaşı civarı işe döndü.
İşe döndükten sonra ebeveynlerin bir kaç seçeneği var:
Kita  denilen çocuk bakım hizmetleri/yuva
Tagesmutter denilen , bakıcının kendi evinde birden fazla çocuğa baktığı sistem.




Devlet yardımı hakkında:


Burada Ebeveynler devletten çocuk parası" adından bir aylık yardım alıyorlar. Yaklaşık 200 euroluk bir para bu, kaç çocuğunuz olduğuna göre artıyor.
Çok yüksek bir rakam değil ama hoş bir ek gelir. Bu yardım çocuklar 18 yaşına gelene kadar veriliyor, ondan sonrasında eğer bir işleri yoksa 21 olana kadar devam ediyor.Hatta sonrasında hala öğrenim görüyorlarsa 25 yaşına kadar uzuyor.




Arkadaş edinme hakkında:


Genel olarak alman kadınlar, amerikalı kadınlar kadar arkadaşça ve dışa dönül değiller. Ama bir kere size açılmaya karar verdiler mi çok daha derin ve anlamlı
arkadaşlıklar gelişebiliyor. Sağlam arkadaşlıklar çok sık görülen bir şey ve kadınlar burada istekle ve hevesle  anneliğin zorluları hakkında konuşuyorlar.
Almanlar samimiyetsizliğe karşı çok tahamülsüz.
Burada güzel bir nokta, ebeveynlik konusuna gelince insanlar sizin kendiniz için doğru olanı yaptığınızı düşünürler ve yargılayıcı olmazlar.


Berlin'deki insan tabiatı hakkında:

Berlin de yasayan insanlarım huysuz olma eğilimleri bilinen bir gercektir. Bir çok expat, turist ve arkadaşça olan Berlin'li buna alışana kadar zorlanır. Ama Berlin'de de bir çok arkadaşça insan bulunuyor. Ayrıca siz kibar olduğunuz sürece insanlar da size karşı iyi davranır.


Çocuklarla aktiviteler hakkında: 

Hugo'nun en sevdiği şey hayvanat bahçesine gitmek.
Hayvanlara takmış durumda. Filler, su aygırları,zürafa, hepsini çok seviyor. Hugo su birikintilerini de çok seviyor.
Karşı koyamıyor ve her zıplamada "patsch" diye çığlık atıyor.


Oyun alanları hakkında:

Berlin'de bir çok çocuk parkı var, şehrin ortasında bile var. Tahta yapılardan oluşuyorlar her her zaman kum üzerinde bu parklar.
Kum, plastik matlardan veya ahşap zeminden daha iyi hissettiriyor. İstersen ayakkabılarını çıkartabilirsin ve hatta gözlerini de kapatırsan tatilde gibisin.

Parka gelen herkes havlu ve kova getiriyor. Böylece parklar küçük bebekleri bile çok eğlendiriyor.


Oyuncalar ve kitaplar hakkında:

 Almanya dünya çapında ünlü oyuncaklara sahip, Haba , Selecta ve Hess ve Playmobil ve Schlecih .
Oyuncak mağazaları daha az plastik üründen oluşan fantastik oyuncaklarla dolu.

Kitaplara gelince, odaklanılacak bir edebiyat yok çocuklar 6,7 yaşına gelip okula gidene kadar kitap okumuyorlar.
Okul öncesi eğitim/yuvalar bütün gün oyundan ibaret.



İtme bisikletleri:


İnsanlar burada pedalsız ve iki tekerlekli antreman bisikletlerini çok seviyor. Tüm küçük çocuklarda var. Şuna inanıyorlar eğer dengede durabilirsen bisikleti sürebilirsin. Gerçekten de 3,4 yaşındaki çocukları gerçek bisikletleri kullanırken görebilirsiniz.
Bazen "vay be gerçekten çok küçük bir insan kullanıyor bunu" diyerek hayrete düşüyorum.



Kendine güveni öğretmek hakkında: 

Hugo 2 yaşında, ve geçenlerde bir konferansta öğretmen dedi ki, “onun kendinden büyük yaştaki çocuklarla gelmesinden endişeliyim.”
Neden olduğunu sordum, dedi ki "kendi hakkını korumayı öğrenmeli. Diğer çocuklar gelip oyuncağını aldıkları zaman buna izin veriyor".
Ben şaşırdım "evet, bu paylaşmak olmuyor mu", ama bana dedi ki"oyuncağı geri almalı veya kavga etmeli,onun tüm kavgalarını öğretmenler veremez onun için".

İçimden gülüyordum, amerika'da çocukları çok farklı sosyalleştiriyoruz çünkü.
Biz amerika'da "paylaşmak zorundasın, orta yol bulmak zorundasın" a inanırız.
Almanya'da ise ortaya çıkıp hakkını savunmak öğretiiyor.
Evimize alman arkadaşlar geldiğinde de, hugo onların çocuklarının bir oyuncağı ile oynadığı zaman, alman arkadaşlarım çocuklarına "hadi git al oyuncağını, onun oynamasını istemiyorsan gidip geri al" diyorlardı.
Bu kabalık veya çatışmacılık öğretmek değildi, sadece çocuklarına kendi hakkını almasını göstermekle ilgiliydi.



Akşam dışarı çıkmak hakkında: 


“Anne baba saati” sadece amerika'da duyduğum bir terim.
Düzenli olarak bir bebek bakıcısı tutmak burada alışıldık değil.
Eğer aile büyükleri yakınlarda yaşıyorsa, onlar gelip bir akşam çocuklarınıza bakarlar,
aksi halde çocukları da yanınızda götürürsünüz. Bir restorana çocuklarla gitmek hiç sorun değil.
Berlin'de yaşam çok da şaşalı değil ve çocuklar da burada her zaman manzaranın bir parçası olarak kabullenilmiş.

Helikopter ebevenylik hakkında:


Çocukluk burada özgürlük ve mutluluk dönemi.
Burada okula yürüyerek veya bisikletle giden çocuklar görüyorum.
Haftasonları mahallede tek başına kahvaltı alan ve etrafta gezinen çocuklar var.
Bir çocuk 7-8 yaşına geldiği zaman aileler onu tek başına haraket etmesi konusunda cesaretlendiriyorlar.

Bağımsızlık alman ebeveynlerince ödüllendirilen bir davranış.  Bu amerikalı ailemde pek alışılmadık bir durum.
Ailem hala karşıdan karşıya geçerken benim elimi tutabilir mesela ve ben 36 yaşındayım.
Bu davranışlar kesinlikle ergenlik dönemine de uzuyor. 14 yaşından itibaren arkadaşının evinde kalabilir, aileler gözetimde bulunmaz ve çocuklarına güvenirler.



İş/Yaşam dengesi hakkında: 

Almanya'da çalışanlar senede 6 hafta izin kullanıyorlar, ve bir çok kişi haftada 30-40 saat arası çalışıyor
Bundan fazlası gerçekten çok nadir görülüyor. İşkolik olmak bir değer olarak görülmüyor.
Genel anlayış hayatını yaşaman gerektiği yönünde. Kariyer sahibi olmak enteresan ve tatmin edici de olsa tüm resim bundan ibaret değil.






NOT: Yazının orjinaline ve bir çok fotoğrafına ulaşmak isteyenler için tıklayın:
Yazının orjinali

2 yorum :

  1. Almanya'da anne olarak birkaç düzeltme yapmak istiyorum. 0-3 yaş arası "kita" denen kreşler ve 3-6 arası "kindergarten" denen anaokulları bedava değildir, siz kendiniz ödersiniz. İlkokul ve üniversiteler ücretsizdir. Ayrıca doğum izni çocuk 3 yaşına kadar kullanılabilir, 12 ay ücretli (eşiniz de yararlanırsa 14 aya kadar uzatılabilir) daha sonrası ücretsiz fakat işiniz korunacak şekildedir.

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkürler düzeltmeler için, aklımdan da geçmişti bu işleri asıl Ceren Hanım iyi bilir diye:)

    YanıtlaSil