31 Ocak 2016 Pazar

Bir Sünnet Macerası



Yaklaşık 1 haftadır blog için ne yazı yazabildim,ne de ilgilenebildim. Erkek analarını ilgilendiren bir konuyla meşguldüm; "Sünnet"

Büyük oğlum doğduğunda sünnet yaptırmayı düşünmemiştim. Sonra 2 -6 yaş arası olmaz dendi.6 yaşından sonraki zamanda da ben cesaretimi toplayamadım. Zaten artık baya esprilere maruz kalmaya başlamıştım konu hakkında .

Konu benim için şöyle sıkıntılıydı. Büyük oğlum kolundan kan bile aldırmıyor. 3 kişi çığlık çığlığa bağıran çocuğu zor zaptediyoruz, o kadar ki çok hasta olduğunda bile şu kanda mikrop var mı diye bakma işlemi en son çaredir bizim için.

Küçük oğlum 3 aylıkken ( ki kendi 6 aylık şimdi) doktoru, bir kontrol sırasında "Sanırım sizin acil sünnet yaptırmanız gerekecek" dedi. 1 hafta sonra çocuk cerrahına randevu verdi, o da baktıktan sonra "evet, sünnet edelim" dediler. Büyük  oğlum bunu duyunca "Bebek benden önce mi sünnet olacak olmaz öyle şey önce ben olucam " diyerek bize küçük çaplı bir şok yaşattı. Sonra doktorla konuştuk,onun da istediği ufak çaplı yeni asgari ücretten fazla ücreti duyunca 2.bir şok yaşadık. Malum eskiden bu işi berberler yaparmış ki en yakın arkadaşlarımızdan biri bize şöyle bir teklifle geldik. Bursa'da meşhur bir berber varmış, adamın şimdiye kadar 20.000 sünneti varmış hemde 150 try. Fiyat çok uygun  hem gider işimizi hallederiz hem hamam sefası yaparız dediyse de biz çocuk cerrahı araştırmaya devam ettik.

Bu sırada bu iş nasıl olacak diye içim içimi yiyor tabi. En son etrafıma "Ama adı üstünde sünnet farz değil ki, yani yapılmasa olmuyor mu" diyordum:))) Neyse bulduk  bir doktor daha. Hem ünü iyiydi hem fiyatı kısmen daha iyiydi. Başladık geri sayıma. Geçen cumada karar kılındı. Ilginç olan eşimle ben ne kadar heyecanlıysak oğlum o kadar rahattı. Birde narkozlu olmasına karar verdik sünnetin. Lokalde heyecan yapabilir diye düşündüm. 

Sabah gittik çarçabuk çocuğu aldılar ameliyathaneye götürdüler. Biz de kapıda beklemeye başladık. Yalnız kapıda beklerken " Allahım şükürler olsun ki başka bir şey için değil, sünnet için bu kapıda bekliyorum" diye düşündüm. Çok kısa sürede "Oldu da bitti maşallah" diye çocuk çıktı. Biraz sersem gibiydi ama ne ağladı ne etti. Öğleden sonra da hoplayıp zıplıyordu. Hayır anlamadığım konu kan aldırmaya böyle tepki veren çocuk sünnete nasıl tepki vermemişti. Gerçi üzümü ye bağını sorma misali,bunu da böyle atlattık dedik geçtik.

Tabi sonrasındaki iki artçı şok daha yaşadık. Ilk olarak  doktor geldi bebeğe baktı ve "bu sünnet olmaz ,6 yaşında gelin siz" dedi.2.olarak da bizimki biraz keyfi yerine gelince "e düğünü ne zaman yapıyoruz" dedi. Biz bir anda ne düğünü olduk ki  cevap gecikmedi "tabi ki sünnet Düğünü"...

Şimdiye kadar bütün sünnet düğünlerinde dalga geçip kafa bulduğum bütün sünnet anneleri,artık sıra size geldi. Benle dalga geçmeniz için hepinizi bizim sünnet düğününe bekliyorum. Etme bulma dünyasıydı değil mi:))))


Gökçe

28 Ocak 2016 Perşembe

Hayat değiştiren "düzen-tertip" mucizesi : Kondo yöntemi






Konumuz olan kitap Marie Kondo'nun  "Hayatı sadeleştirmek için derle, topla, rahatla" kitabı; türkçe olarak kitapçılarda da var.

Ben bu kitaba büyük bir heyecanla başladım. Dedim ki"tamam şeytanın bacağını kırıyorum sonunda, evim organize olacak, hayatım değişecek, aradığımız şey bulacağız ve evde bundan kaynaklanan gerginlikler de azalacak".
Zira oğlum bile bu konuda siteme başladı, "anne odam dağınık", "anne aradığım şeyi bulamıyorum" falan diye bana hafiften hesap sormalar...

Kitap; önce japon asıllı Marie Kondo'nun küçüklüğünden itibaren resmen hobi olarak derli toplu olduğunu, gönüllü olarak evde kardeşlerinin bile çekmecelerini düzenlediğini bunu bir takıntı hale getirdiğini anlatıyor.
Sonra sayın Marie Hanım fark ediyor ki ne kadar harika da düzenlese gene bozuluyor, gene bozuluyor
Bunu hayatının br parçası haline getirmek için senelerce düşünüp uygulamalar yaptıktan sonra bir metadoloji ortaya çıkarıyor.


Kondo kuralları:

1. Evi düzenlerken odaya göre değil kategoriye göre düzenlemelisin. Yani her odadaki her kıyafeti dökecek ve öyle düzenleyeceksin, önce yatak odası sonra küçük oda şeklinde değil.

2. Eşyalarına saygı duy. Bir kenarda ezişip büzüşüp durmalarına izin verme.

3. Nostalji senin arkadaşın değil, düzenleme sırasında eski fotoğraf ve mektupların seni oyalamasına izin verme

4. At!: Kullanmadıklarından da öte sana artık keyif vermeyen her şeyi at

5. Asma, Katla!

Marie Kondo kıyafetlerin katlandıktan sonra çekmecelere üst üste değil, diklemesine ve yan yana dizilmesini öneriyor. Bu kitaptan uygulayabildiğim ve çok memnun kaldığım en önemli tavsiye bu oldu.

Çekmeceler neredeyse iki katı kıyafet alıyor bu yöntemle ayrıca alta ne vardı diye bakma derdi yok,bir kerede hepsini görüyorsun.



6. Kitapları bağışla, zaten aynı kitabı muhtemelen bir kere daha okumayacaksın.


Kondo'ya göre bütün bunları yaptıktan sonra artık giyinmek bir kabus olmayacak, hatta stiline tekrardan kavuşacaksın.
Tüm bu düzenleme işlemleri için bütün evi döküp, bir kerede "tüm" odalar için düzenleme yapmak gerekiyor.


Benim vardığım sonuç şu: Marie Kondo'nun çocukları yok ve bol bol da vakti var anlaşılan. Ben bir çorap çekmecesini bir günde zor düzenliyorum. Çocukları yıkadıktan sonra ıslak havlularını uygun yere asabilmek için kendime not düşüyorum resmen.

Bir sorun da şu, çalışan anne olunca, bir heves yeni katlama yöntemi ile katlayıp çekmecelere koymuştum mesela ama eve temizliğe gelen yasemin Hanım'a anlatma fırsatım olmuyor ki Kondo'yu, o da noluyo bu çekmecelere böyle deyip tekrar eskiye döndürüyor.
Allahtan bakıcımız anladı da bebeğin kıyafetler bu şekilde yönetilmeye devam ediyor.

Dolayısı ile malesef kitabı heyecanla okusam ve bir çok tavsiyeyi çok beğenmeme rağmen evime sadece kısa bir süre düzen geldi bu yöntemlerle. Sizin evinizin yönetimi sadece sizdeyse ve vaktiniz de varsa o zaman harika olabilir.


Not: kitabın orjinalinin adı  "The Life-Changing Magic of Tidying Up"

Sevgiler,

Ceren













26 Ocak 2016 Salı

R'leri söyleyememe ve konuşma terapisi maceramız



Bundan iki sene önce bizim başımızdan bir konuşma terapisi süreci geçti.  "R"leri söyleyememe yüzüden başladı bütün macera.

Bizim oğlan her çocuk gibi kelimeleri sevimli sevimli , değişik değişik söylüyordu.

Hatta biz de muhtemelen bu sevimli konuşma halleri hoşumuza gittiği için müdahele etmiyorduk.

Sonra  yaklaşık 4,5 yaşında, anaokuluna başlayacağımız zaman oranın rehberlik öğretmeni bizim oğlanla 45 dakikalık bir görüşme yaptı.

Görüşme sonrası değerlendirmede bize bir anda şok etkisi yaratan bir şey söylemiş oldu.
"R'leri söyleyemiyor. Şu an için panik olacak bir durum yok ama takip etmeliyiz bu durumu"

Allah allah, 4,5 yaşındaki bir çocuk için çok normal değil miydi "r"leri söyleyememek?

Hani derler ya çocuğun kendi anne babası konduramadığı için anlamazmış aynen öyle burnumuzun dibindeki şeyi anlamamıştık.

Neyse efendim, biz gene panik yapmadan bir sene daha geçirdik.
Sonraki sene taşınma sebebiyle okul değiştirdik ve bir şekilde bir anda 5,5 yaşında ilkokul 1'e başladı oğlumuz.

Bu okuldaki rehberlik öğretmeni ile de aynı görüşmeyi yaptık, "R" dışında bir kaç sesi daha söyleyemediği ortaya çıktı.
Tatlı rehberlik hocamız bizi bir kaç tane konuşma terapistine yönlendirdi.

Biz de böylece evimize de nispeten yakın olan "Monomente" merkezine Özlem Hanımla görüşmeye gittik.

Öğrendiğimiz kadarıyla, harfleri söylememe durumu özellikle okuma öğrenildikten sonra daha da kalıcı bir duruma dönüşebilirmiş çünkü beyne de bu şekilde kalıcı olarak kodlanırmış.
Ne kadar erken terapi alınırsa o kadar hızlı ve rahat sonuç alınırmış.
Özlem Hanım'ın her yaştan ve her meslekten yardımcı olduğu insanlar vardı ve ilerleyen yaşlarda bile sonuç alınabildiğini öğrendik.
Biz de böylece düzenli terapilerimize gitmeye başladık.

Terapinin içeriğinde, çocuğun r harfine yakın başka harflerden başlatıp ( mesela z ) dilini doğru bir haraket ve manevra ile doğru noktaya yerleştirmesi ve böylece sesi çıkartmasına yönlendirmekti.
Özlem Hanım çok tatlıydı, Kerem çok çabuk demoralize olan bir çocuk olmasına rağmen kendini sevdirerek oyunla hem de tatlı bir disiplinle çalıştırdı.

Yaklaşık 7-8 seans sonucunda hem "r" hem de söylemediği diğer sesler "j", "s/ş" artık düzgün söyleyebilir duruma geldi.

Öncelikle o kelimelerde dikkat ederek ve bastırarak söylüyordu. Sonra bir kaç hafta içinde normal günlük konuşmasına yer etti.

Bu arada bize de çok iş düştü, terapistimiz bize de evde çalıştırmamız için ödevler verdi.

Sonuç olarak biz başarılı bir sonuç aldık, hayat boyu "acaba gitseydi" deme yükünden kurtulduk.

Bazı insanlara çok yakışıyor ve bunu hiç dert etmiyorlar ama biz zaten duygusal olan oğlumuzda okuldaki alacağı tepkilerin bir travmaya yol açmasından korktuk açıkçası.

Belki de kendiliğinden düzelecek miydi, çok sanmıyorum ama kim bilir?

Ceren


24 Ocak 2016 Pazar

Hayatı Zorlaştırmanın 10 Yolu- Bölüm 2



Yazıya kaldığımız yerden devam ediyoruz

6- Iki kelime: Cesurca yaşa. Sana sunulan her fırsat büyük bir risk taşısa bile,bu riski al. Çoğu zaman kaybedebilirsin ama kazandığın zaman bu hayatına değer katacak.

7-Her zaman kendi hayatınızı başkalarınınkiyle mi karşılaştırıyorsunuz? Ben bunu devamlı yapardım: "Mary`nin benden daha büyük bir teknesi var" ."Ted`in daha fazla parası var". "John benden daha iyi görünüyor".Bunu yapmayı bırakın. Her zaman Ted Roosevelt`in dediğini hatırlayın: "Karşılaştırma, keyifin  hırsızıdır".

8-Diğer insanların senden çalmasına izin mi veriyorsun?Eğer döşeğinin altında milyon dolarların olsaydı devamlı kontrol etmez miydin?Aslında paradan daha değerli bir şeyin var; zamanın.
Ama sen bunu korumak için bir şey yapmıyorsun.Bencil insanlarla ,egoist insanlarla, negatif insanlarla zamanını harcıyorsun.Zamanını koru onu sadece saygı gösteren ve  hak eden insanlara harca.

9- Bazen koyverip gitmelisin.Birini affetmen mi gerekiyor,başarısız bir şeye geri mi dönmen gerekiyor.Hayat kayıplardan oluşur.Ama kayıplar olmadan da olmaz.Yalnız değilsin.Seni anlayan ve konuşabileceğin birini bul ve destek al.

10- Hiç vermeyen kişilerdensen:

Kayıplarla başetmenin yollarından biridir kendini iyiliğe adamak. Hayatla haşır neşir olmak.
Çok büyük, inşa edilmiş bir şey olmasına da gerek yok. Nazik bir laf etmek, birini cesaretlendirmek, yalnız olan birine bir ziyarette bulunmak.
Bu dünya da iki çeşit insan var aslında, verenler ve alıp götürenler.  Verenler  mutlular, alanlar ise sefil  durumdadırlar.

21 Ocak 2016 Perşembe

Haftasonu gelirken...





Bir haftanın daha sonuna doğru yaklaşırken geçen haftalarda radarıma takılan şeylerden bahsetmek istedim biraz.

Öncelikle beni heyecanlandıran ve  sevindiren bir haber, bayılarak izlediğimiz dizi "Friends",yeni bir bölümle onca yıl aradan sonra tekrardan geliyor. Sadece bir bölüm ama olsun o da yeter, eminim çok güleceğimiz ve çok duygulanacağımız sahneler bizi bekler. Bir de inşallah haber sahte haber falan değildir, öyleyse ben bir güzel kanmış durumdayım...





Mad men dizisini izlediniz mi bilmiyorum ama oradaki başrol hatunlarından biri olan,  mütemadiyen "bu kadınsa ben neyim" dememize yol açan January Jones, instagramda çocukluk fotoğraflarını paylaştı. Çirkin ödrek yavrusu masalını bu kadın için yazmışlar. Yani bir çocuk olarak gene sevimli tabi o ayrı hatta çok sevimli ama bu güzelliğe dönüşebilecek olması şahsen benim için çok şaşırtıcı. neredeeen nereeyye....
January Jones kid
January Jones bebekken


January Jones Red Carpet
January Jones şimdilerde



Bu videoya bayıldım bayıldım, sevimli bebeğe ailesi güvenmiş etmiş ve baya bildiğin kaykayı vermişler. Bebek de bir güzel kullanıyor.  Evde oğlanın kaykayını kıza mı versem hafiften diye düşünmeye başladım. 




Şarkıcı Pharrel Williams( hapyy şarkısıyla yüreklerimize taht kuran)'ın muhteşem  evinin resimlerine maruz kaldım. Bayıldım. Buyrun buradan



Ünlü ressam Frida Kahlo'nun çok çektiği ve hayatını deyim yerindeyse mahveden kocasına yazdığı bu satırlardan çok etkilendim. Onun için de buraya


Son olarak haftanın şarkısı bizim evde klibiyle tüm aileyi ayağa kaldıran yeni Coldplay "the adventure of a lifetime" şarkısı. Maymunlarla beraber dans ediyoruz biz de evin salonunda.





Herkese iyi haftasonları, hayalleriniz gerçeğiniz olsun....

Ceren

20 Ocak 2016 Çarşamba

Bir öğretmenden velilere mektup: "O çocuk" hakkında ( hani sizin çocuğunuzu rahatsız eden, engelleyen ve kötü etkileyen)


Biliyorum. Endişelisiniz. Çocuğunuz eve her gün "o çocuk" hakkında bir hikaye ile geliyor.
Hep vuran, tırmıklayan hatta bazen ısıran çocuk.
Koridorda yaramazlık yapmaması için elini tutmak zorunda kaldığım çocuk. Blok oyunları odasından çıkmak zorunda kalan çocuk, çünkü bloklar fırlatmak için değil...

Tam ona durmasını seslendiğim anda oyun kaydırağının en tepesine çıkan.
Bir anlık kızgınlıkla yanında oturan arkadaşının sütünü yere döken çocuk. Bilerek.Ben izlerken. Temizlemesini söylediğimde de tüm peçetelerin hepsini harcayan.

Bunu özellikle ve benim gözümün önünde yapan.
Beden dersinde küfürlü kelimeler kullanan.


Bu çocuğun, sizin çocuğunuzun eğitim hayatını mahvedeceğinden korkuyorsunuz.
Bu çocuğun benim çok fazla zamanımı ve enerjimi tükettiğini ve diğerlerine karşı adil ilgi gösteremeyeceğimi düşünüyorsunuz.
Bir gün gerçekten birine zarar vereceğinden korkuyorsunuz.
Sizin çocuğunuzun da onu örnek alıp istediklerini elde etmek için öfkesini kullanmasından endişelisiniz.
Çocuğunuzun kalemi tutmayla uğraştığını fark etmeyeceğimi ve akademik olarak geri kalacağını düşünüyorsunuz.


Çocuğunuz mükemmel değil ama genel olarak kurallara uyar. Oyuncaklarını paylaşır. eşyaları fırlatmaz. Konuşmak için elini kaldırır.
Oynaması gerektiğinde oynar ve ders zamanı da çalışır.
Doğruca tuvalete gidip geleceğine güvenebilirim.
Bildiği en büyük küfür "salak" kelimesidir.

Biliyorum.


Biliyorum ve ben de endişeliyim.
Aslında ben her zaman endişeliyim. Hepsi için. Sizin çocuğunuzun kalemle mücadelesi, başka bir çocuğun r harfini söyleyememesi, bir başkasının utangaçlığı ve bir başka bir çocuğun beslenme çantası hakkında.

Gavin'ın montunun yeteri kadar sıcak tutmaması, Talitha'nın bir harf telafuzu yüzünden babasından azar işitmesi.

Aslında tüm araba yolculuklarım ve duştaki zamanım endişelenerek geçer.

Biliyorum ki siz o çocuk hakkında konuşmak istiyorsunuz. Çünkü Talitha'nın bozuk b harfleri ona morarmış bir göz vermez.

Ben de o çocuk hakkında konuşmak istiyorum. Ama size söyleyemeyeceğim o kadar çok şey var ki.

Size onun bir yetimhaneden 18 aylıkken alındığını söyleyemem.

Size onun yemek alerjilerinden kaynaklanan çok sıkı bir diyette olduğunu ve bundan dolayı sürekli açlık çektiğini söyleyemem.

Ailesinin çetrefilli bir boşanma sürecinde olduğunu ve hep büyük annesiyle yaşamak durumunda kaldığını söyleyemem.

Size büyük babasının alkol sorunu olduğundan şüphelendiğimi de söyleyemem.

Bir başka "o çocuğun" annesinin şu an yalnız bir anne olduğunu, okula en erken gelip en geç çıkan çocuğun o olduğunu ve kalan vaktinin de yollarda geçtiğini söyleyemem.

Tamam, diyorsunuzdur, benim aile sırlarını açıklayamayacağımı kabul edersiniz.

Tek istediğiniz benim bu çocuğun davranışları ile ilgili ne yaptığımı öğrenmek.

Bilmenizi isterdim ama size bunu da söyleyemem.

Bir başka "o çocuğun" konuşma terapisine gittiğini ve ciddi bir konuşma gecikmesi yaşadığını, bundan kaynaklanan iletişim sorunlarından öfke içerisinde olduğunu tespit ettiğimi söyleyemem.

Size onun ailesiyle her hafta toplandığımızı ve her ikisinin de hüngür hüngür ağladığını gördüğümü söyleyemem.

Çocukla aramızda gizli sinyalleşmeler olduğunu, ve yalnız kalmak istediğinde bana bunu bu şekilde belirttiğini söyleyemem.


Dinlenme saatlerini benim kucağımda kıvrılıp geçirdiğini, bunun "onu daha iyi hissettirdiğini" söylediğini söylememem.


Agresif davranışlarını aylardır takip ettiğimi, ve günde 5 olaydan haftada 5 olaya düşmenin sevincini söyleyemem.


Okul sekreteri ile anlaştığımızı ve bazen ortam değişikliği için çocuğun orada vakit geçirdiğini...


Öğretmenler toplantısında gözyaşları içerisinde iş arkadaşlarımdan ona ekstra dikkat etmelerini ve ona karşı nazik olmalarını rica ettiğimi..


Onun yıldırımlar hakkında bir meteorolojistkadar bilgisi olduğunu...

Bir sınıf arkadaşı ağladığında en sevdiği oyuncağı koşarak ona götürdüğünü...


Aslında durum şu ki sevgili anne, baba; sizinle sadece sizin çocuğunuz hakkında konuşabilirim..
Size söyleyeceğim şu, her hangi bir zamanda eğer sizi çocuğunuz "o çocuk" olursa sizinle ilgili hiç bir özel bilgiyi de paylaşmayacağımdan emin olabilirsiniz.

Sizinle düzenli, açık ve net olarak görüşeceğimden, görüşmelerimiz için kenara mendiller hazırlayacağımdan emin olabilirsiniz.

Üzüldüğünüzde elinizi tutacağımdan, çocuğunuza mümkün olan en profosyonel yardımı bulmak için uğraşacağımdan, ihtiyacı olduğunda ona fazlasıyla sevgi ve ilgi vereceğimden emin olabilirsiniz.


Ne olursa olsun çocuğunuzda iyi olan,harika olan özelliklerin peşinde olacağımdan, ve hem ona hem size bunları hatırlatacağımdan emin olabilirsiniz.


Sevgiyle,

Öğretmen


Yazının orjinalıne ve yazar hakkında bilgiye buradan ulaşabilirsiniz:

Yazının orjinali




19 Ocak 2016 Salı

Hayatı Zorlaştıran 10 Yol



Bugün yine bir  çeviri yazısı yayınlamak istedik. Hep hayatımızı kolaylaştırmaktan bahsederiz ana bu yazıda bunları yaparsanız hayatınızı zorlaştırırsınız, yapmayın denmek istenmiş :)))

 Bu yazının ilk 5' i bugün sonraki 5'i "arkası yarın".


Hayatınızı zorlaştırmanın 10 yolu;

1- Bu 1. Maddeyi ben her şeyi üstünüze alınmayın diye çevirmek istedim. Başka sürücü yolunuzu mu kesti,arkadaşınız mesajınıza geri dönmedi mi ,iş arkadaşınız öğle yemeğine çıkarken sizi çağırmadı mı amannnn sallayın gitsin illa ki bir kasıt aramayın ,üstünüze de alınmayın. Bu maddeyi özellikle kendime atfetmek istiyorum :))))

2- Herkes kendi filminin yıldızıdır. Dünyanın senin çevrende döndüğüne inanmak ufak bir mucizedir.
Her şeyin ötesinde sahip olduğun bürün tecrübelerin merkezindesin. Sonuç olarak insanlar kendilerine verilen rolden habersiz.  Senaryonuzu kaybedin,başkalarının star olmasına bir süreliğine izin verin.

3-Her şeyin en kötüsünü düşünmek gibi kötü bir alışkanlık var. Olaylar beklediğin korkunçlukta mesela hapiste bitmediğinde şaşırıyorsun. Beynin olmayan şeylerle bile uğraşıyor . Mesela ehliyetini kaybetsen yasa dışı birinin eline geçeceğini ya da bütün banka hesaplarının boşaltılacağını düşünüyorsun.

4- Realistik ya da anlaşılabilecek olmayan beklentileriniz mi var? Ailende ya da arkadaşlarımla yaşadığın anlaşmazlıklar arasında senin düşüncelerini okuyamaz ya da nazlandığını sezemezler. Mesela erkek arkadaşına ilk kez sinemaya gidişinin 6. Ayını hatırlamadığı için mi bozuldun ? Ya da kız arkadaşın randevusu / toplantısı olduğu için telefonunu meşgule mi verdi? Realistik olmayan beklentiler mutsuz eder. Beklentilerinizi minimize edin,mutluluğunuz maksimum olsun.

5- Bir arkadaşım vardı. Hiç bir kararını  bir "işaret" almadan veremezdi. Kaderin ve bazı etkili güçlerin hayatımıza etkisi yadsınamaz ama kader tarafından yönetilmektense kadere biraz şekil vermek daha iyi değil mi?

18 Ocak 2016 Pazartesi

Planlı Yaşam


Ilk okul 2'ye giden oğlumla ödev yüzünden ciddi ciddi başımız dertte. Ödev yapmak istemiyor kısa da yapsa,molalı da yapsa,eğlenerek de yapsa,somurtarak da yapsa yapmak istemiyor.

Ödev biraz uzayınca başlıyor gözünden sicim gibi yaşlar akmaya. Şımarıklık,yaramazlık gözyaşları değil görüyorum içten gelen,gerçekten yapmak istememe gözyaşları. Bazen bırakıyorum yaptırmıyorum. Ama bu sefer haber geliyor öğretmen ödev yapmayanları tahtaya dizdi ,kızdı diye. E bu sefer ona üzülüyorum.

Ben üniversite sınavında ilk %2 lik dilimdeydim. Ama Boğaziçi'ni kazanamamıştım. Bu yüzden annem 1 hafta surat asmıştı . Ahdım vardı çocuğum nasıl okursa okusun karışmayacağım,mutlu olacağım diye. Ama kazın ayağı öyle olmuyor. Çocuk yapmayınca,yapamayınca da içim içimi yiyor

Yaptırsam bağırış çağırış. Neyse bu hafta da planlı çalışmayı deneyelim dedik. Oturduk saat saat plan yaptık. Şu saatte yemek .şu saatte ödev ,şu saatte oyun vs diye.Güya plana uyuyoruz bu seferde elimizde saat hayda saat şu oldu şunu yapacağız,saat bu oldu bunu yapacağız .

O hafta tam denk gelmiş. Hayat bilgisi dersinde de planlı yaşam konusu işleniyormuş. Baktım bizimki kitabı doldurmuş planlı yaşamla ilgili. Bir yerde de haftalık plan yapın denmiş. Bizimki de yapmış.



Resmi görünce baya güldüm. Dedim ben napsam boş,oğlanın plandan anladığı bu demek:)

Ne diyelim su akar yolunu bulur .

Gökçe

17 Ocak 2016 Pazar

Uniq Istanbul, Matematik Sergisi


Uniq Istanbul  Buz pateni

Uniq Istanbul İstanbullularca çok bilinmeyen  o yüzden  de hafta sonları tıklım tıkış olmayan bir yer. Tam alışveriş merkezi değil, çok fazla dükkan yok ama benim için az ve öz . Harika kitapların olduğu Tırtılkids, her çeşit enstrüman ve müzik aletinin satıldığı Zuhal Müzik, küçük bir Migros ve çok şık ,güzel yeme içme yerlerinin olduğu bir yer.

Biz yazın buraya mekanın dışında olan macera parkı için gidiyorduk. Çocukların atlayıp zıplayıp,tırmanıp enerjilerini atmaları için çok  güzel bir yer.
Uniq Istanbul Macera parkı


Geçen hafta da  matematik sergisi için gittik. Ben,  biz de çocuklarla gezeriz çok uzun sürmez diye düşünürken bizi karşılayan gayet cana yakın çalışanlar; çocuklar tek başlarına girebilir ( ki bizimkilerin yaşları 8 ) ve ziyaret de minimum 2 saat sürer dediler.

Açıkçası bizim de işimize geldi,bu arada bir kahve içeriz diye düşündük.

Giriş ücreti çocuk başına 35 try. Biz çocukları bıraktık ,gittik oturduk.

E tabi bir yerden sonra bizi merak aldı,Ne yapıyorlar diye bakmaya gittik. Ben gittiğimde bizimkiler bateri başında ,kulaklarında kulaklık gelen sese göre ritm bulmaya çalışıyorlardı. Başlarında da  onları gezdirip yardımcı olan sevimli bir abla vardı. Bu arada o bateride ritm bulma sayı rekoru 24 müş. Çocuğunuzu götürürseniz aklınızda olsun.


Sonrasında baktım  üstünde sayılar olan kapılar var. Biz merak ettik gittik baktık. Meğer asal sayı labirentiymiş ve kapıların üstündeki sayılardan  asal sayı olanı bulup kapıyı açıyorsunuz alkış sesleri geliyor ve önünüze üstünde sayılar olan yeni kapılar çıkıyor. Ben bile zevk alarak oynadım.

Matematik sergisi


Bunun gibi daha bir sürü zevkli oyun var. Ben süprizi bozmamak için çok yazmak istemiyorum. Ama yine konuyla ilgili ufak bir sinema gösterimi olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.En sonunda
da çocuklara zıplayan minderlere gidiyorlar. Biz  kış tatilinde yeniden gitmeyi düşünüyoruz.

Sonrasında da biz yine cafelerden birinde otururken çocuklarda dışarıda ki büyük buz pateni alanında da zevkle kaydılar.


Biz çok güzel bir gün geçirdik,çocuklar da enerjilerini attı.

Bu arada bizim gittiğimiz hafta sonu cafelerden birinde Cem Yılmaz da oturuyordu. Ben benim büyük oğlana nasıl olsa hayır der diye `Git fotoğraf çekil Cem Yılmazla` diye takıldım. Baktım gidiyor. `Oğlum, nereye hayırdır?` dedim. "Fotoğraf çektireceğim" dedi." İyi de yanında fotoğraf makinası bile yok " dedim." Olsun onun telefonuyla çekiliriz " dedi. Baya bir güldüm sanki adam fotoğraf çektirip saklayacak. Bu zamanelerdeki özgüven patlaması da ayrı bir yazı konusu olsun:)

Gökçe

14 Ocak 2016 Perşembe

Bugün cuma ve benim doğumgünümmmmmm


Bugün cumaaaaaa

Ama benim için bir özelliği daha var,bugün benim doğumgünüm:)))
Tam tamına 37 yaşına giriyorum. Burada ciddi bir vay anasını demem lazım, 40'a ne kaldı yahuuuu....
Normalde bu akşam doğum günü yemeğine çıkacaktık ama çocukları satacak yer bulamadığımız için benim yaptığım yemeklerde evde doğum günü  yemeğini yiyeceğiz görünüyor.

Bende sonrasında da pek plan yok ama sizin için hafta sonu fikirlerim mevcut.
Istanbul'da olanlar için pazartesiden itibaren kar geliyor .O yüzden bu hafta sonunu iyi değerlendirin derim.


Bir kere CNR da Uluslararası Anne Çocuk Fuarı var. Ben ilk oğluma hamileyken gitmiştim. Baya bir broşür,numune ve ıvır zıvır almıştım. İlk bebeği bekleyenlere güzel fikirler verebilir.

Bu hafta sinemalara yeni bir film geliyor;"Iyi Bir Dinazor"


Disney Pixar’dan "İyi Bir Dinozor" şu soruyu soruyor: Ya dünyayı sonsuza dek değiştiren o meteor gezegeni tamamen ıskalasaydı ve dinozorların soyu asla tükenmeseydi? Pixar, Arlo isimli bir Apatozorun sıra dışı bir arkadaş edindiği dinozorlar dünyasında destansı bir yolculuğa çıkartıyor. 
Vizyon tarihi: 15 Ocak 2016

Ben ayrıca bunun için bir yazı yazacağım ama gitmediyseniz kesinlikle Uniq Istanbul daki  The Zone Harika Natematik sergisine gitmelisiniz.
matematik sergisi
Uniq Istanbul

Eğer izlemediyseniz, çizgi film Ters Yüzü izlemelisiniz, hatta izlediyseniz de bir daha izleyebilirsiniz.


Bu arada biz Harry Potter'ın yeni resimli bas kitabını aldık ,çok beğendik. Şiddetle bütün Harry Potter severlere tavsiyemdir.

Harry Potter ve Felsefe Taşı


Mutlu Haftasonları

Gökçe


13 Ocak 2016 Çarşamba

Mystic'te bir düğün



Bugün de daha önce bahsettiğimiz New York gezimizin bonusu olan, düğünden bahsedelim


Bahsetmiş olduğum gibi bir arkadaşımızın amerika'lı bir kızla evlenmesi sonucunda biz de kendimizi Amerika'da bulduk  ve de seyahatimizin son 2 gününü bu düğünde geçirdik. Düğün Mystic isimli bir kasabadaydı. Şubat ayıydı ve konsept tam olarak bir "Frozen"/"kış"düğünüydü. Her taraf kar altında ve bem beyazdı.

Düğüne gelince, ne yalan söyliyeyim ben hiç hayatımda böyle bir şey görmedim.
Bu kadar detaylı düşünülmüş her şeyin masal gibi olduğu bir düğün.

Mekan olarak Mystic'deki bir üniversite kampüsünün içerisindeki eski bir şato/kale binası seçilmişti.
Yine aynı kasabada bir otelde tüm hazırlıklar yapıldı, gelin için özel bir oda ve damat için özel bir oda btün gün hazırlıklar süresince kullanıldı.
Düğünün yapıldığı bina- Branford House

Gelinimiz bizden de gelin-damat alayı olarak adlandırabileceğim bir gruba dahil olmamızı isteyince bizim iş ciddiye bindi.
Bir kere götürdüğümüz kıyafetleri giyemedik. Eşime smokin kiralandı ve bana da diğer nedime kızlarla bir örnek olmamı sağlayacak bir elbise kiralandı.
Bedeninin uymama ihtimaline karşı iki beden kıyafet gelmişti. Yanımda getirmemiş olma ihtimaline karşı bana mücevehrat ve hatta askısız sütyen teklif edildi.
Düğüne çocukların katılması yasaktı. Ee biz taa buralardan gitmişiz çocuğu ne yapacaktık derseniz, onu da düşünmüş ve planlamışlardı. Orada yaşayan türk bir aile düğün mekanına gelip oğlumuzla ilgilendi. Hatta çok iyi anlaştılar biz de onları çok sevdik ve bir kaç saatini de çok yakında bulunan evlerinde geçirdiler. Biz çıkışta gidip oğlumuzu evlerinden aldık.


Düğünle ilgili şaşırtıcı noktalardan biri şuydu, hani derler ya filmlerde falan gelini göremez damat önceden diye, gerçekten ilk görüş anı denilen şey çok önemli.
Biraz da tiyatro dönüyor sanki, erkeğin çok duygulanması, "aman tanrım ne kadar güzelsin" triplerine girmesi, hatta mümkünse bir kaç damla gözyaşı dökmesi gerekiyor.

Ayrıca biz de dahil önceden bize verilen kağıtlardan ilgili konuşmalarımızı ezberledik ve seramoni sırasında bunu okuduk.
Gelinin en yakın arkadaşı oldukça uzun ve duygusal bir konuşma yapıp hüngür hüngür de ağladı.
Gelinin babası bol bol kadehlere çın çın yapıp konuşma yaptı.

Hani bu kız mı biraz kontrol delisiydi yoksa bu düğünler hep böyle mi oluyor bilemedim.
Bir şaşırtıcı noktada bu kadar mükemmeliyetçiliğin içinde kadınların saçının başının makyajının (gelin de dahil) sadeliği ve zerafetiydi.
Zaten kuaföre gitmek de yok, gelin odasına gelen genç bir kadın herkesin saçını makyajını yapıverdi.

Müzik bizim kaldığımız kısımda jaz ağırlıklı canlı müzikti. Sonra şu fenerler uçuruldu. Biz kalan danslı eğlenceli kısma kalamadık aklımız oğlumuzda olduğu için.

Çekilen fotoğraflara gelince, siz deyin film afişi çekimi ben diyeyim dergi kapağı çekimi. Gerçekten Vanity fair dergilerini aratmayacak fotoğraflar çekildi.
Bu fotoğraflar inanır mısınız sonra "Marta Stewart" dergisinde çıktı.  Bizim baya bir süre bu fotoğrafları paylaşmamızı yasakladı gelinimiz.


Her şey çok güzel olmakla beraber bana fazla teatrel geldi.

Düğünle ilgili de anlatacaklarım da bu kadar, dinlediğiniz için teşekkürler:)

Bu arada düğünün daha bir çok fotoğrafı için:

Fotoğraflar




Çocukla New York

     New york seyahatimizi planlamamız şöyle oldu: Eşimin ve benim liseden arkadaşımız Tolga seneler önce Amerika'ya yerleşmişti ve  amerika'lı bir kızla evlenecekti, bizi de düğününe çağırdı.
Biz de bunun üzerine normalde hep ileri ki senelere atacağımız ve kolay kolay girişmeyeceğimiz bu seyahati planlamaya başladık. Bizimle beraber bir arkadaşımızı daha dahil ettik.
Bonus olarak düğün maceramızı da yarınki yazımızda bulacaksınız:)

O sırada oğlumuz 5 yaşındaydı. uzun uçak yolculuğunu, jet lag'i  öyle böyle idare edebilecek yaşa gelmişti yani.

Yalnız düğün şubat ayındaydı. Hatta o sene televizyonlarda haberlere düşen kötü hava koşullarına denk geldik ama yılmadık.

Neyse efendim vizeler alındı uçak biletleri alındı.

Kalacağımız yeri ayarlarken daha önce gitmiş bir arkadaşın tavsiyesine kulak verdik ve Jersey'de Hudson nehri dibinde, odaları Manhattan ve Empire State binası manzaralı çok cici bir apart dairede kaldık.(Sky City Apartments / Harborside)

Hudson

Empire State'i zaten bir tek oradan görebildim. Nedense bir şekilde çıkamadık tepesine.

Ben çocukla gittiğim gezi tatillerde otel yerine mutfaklı bir apart daire tercih ediyorum zira sütünü ısıtma, bir çay içme,  bütün akşamı evde geçirme durumlarında daha konforlu oluyor.

Bu arada tam sevgililer gününde oradaydık ve insanların hali görülmeye değerdi gerçekten de her tarafta elinde çiçekler olan bir sürü insan geziyordu.

Alışveriş: 

Dolar dolar değilken gittiğimiz için biz alışveriş gerçekten uygun fiyata geliyordu. Elektronik, giyim her konuda o sırada çok avantajlıydı. Bizim ekip erkek ağırlıklı olduğu için kendimi çok kaybetmedim.

Çocukla gidilebilecek yerler:

Natural History Müzesi ve Planeterium:

Öncelikle müzede bir gece filmlerini izlediyseniz burası size çok tanıdık gelecek zira bu filmdeki müzenin ta kendisi.
Müze çok güzel, çok büyük ve çeşitli farklı kısımlara ayrılmış. Dinozorlarla ilgili de özel bir bölüm var.
Natural History Museum



Ayrıca planeteriumda muhteşem bir evren/gökyüzü şölenine katılabilirsiniz.


New York Central Park Hayvanat Bahçesi: 

Bu hayvanat bahçesini, madagaskar penguenlerini izleyen aileler zaten çok iyi biliyor. Evet, bildiğiniz o çizgi filmin geçtiği hayvanat bahçesi burası.
Gerçekten penguenler var. Aslanı, kaplanı yine kovuklarından çıkarlarsa görebiliyorsunuz. Biz burada bir kar kaplanı gördük en ilgimizi çeken o oldu çünkü ortaya çıkıp görünüp hatta poz vermesi büyük şansmış.
Parayla yem alıp lamaları keçileri falan besleyebiliyorsunuz. Ben alışkın olmadığım için öyle avucumu yalamalarına izin veremedim korktum açıkçası çocuğa da güzel örnek olamadım yani...



İtfaiye müzesi:

Buraya gidebilmek için baya da uğraştım, yürümeye dayanamayan oğlan için taksiye de bindim gittim ama sanki biraz tırışkaydı. Zaten bir tek biz vardık içeride. Yine de güzel tarihteki tüm itfaiye araçlarını görmek mümkün burada.


Harry Potter sergisi(Exhibition): 

Tam Hard Rock Cafe arkasındaki sokakta bir yerdeydi, sürekli bir sergi midir bilmiyorum. Biz zaten karı koca hastasıyız oğlanı da aldık gittik.
Girişte çocukların kafalarına bir seçme şapkası("sorting hat")  koyup filmden enstantene yarattılar.
Bizim saf henüz anlamadığı için Slyterin kalesini ( kötü olan kale diyelim) seçtirmiştik.
Sonra aradan seneler geçip de bunu ona hatırlattığımızda ağladı, Hogwards'a mektup yazmamızı ve durumu düzeltmemizi istedi bizden.
Sergide fotoğraf çekmek yasaktı, ama sevenleri için çok keyifli bir sergiydi kesinlikle.


Hard Rock Cafe:

Evet çok klişe ama gitmeden de olmaz dedik. Kocaman olmasına rağmen yer bulmak oldukça zor. yer yoksa bizim hiç alışkın olmadığımız bir barda bekleme süreci var.

Bu arada ne olur ne olmaz diye oğlumuza bizim bilgilerimizin olduğu bir künye yaptırdık, gezerken onunla gezdi ve gerekirse yardım için onu göstermesini söyledik.
Hard Rock Cafe New York

Hard Rock Cafe New York



Children's Museum of the Arts:


En az bir yarım günü geçirebileceğiniz güzellikte bir yer. Çocuğunuz burada önüne sunulan ekipmanlarla ortaya bir şeyler çıkartabilir, resimler yapabilir, enteresan oyun alanlarında oynayabilir.
Yalnız, pek turistik bir yer değil daha çok çocuklarını kreşten alıp oraya gelen normal gündelik yaşamındaki insanlar vardı.
Hemen alt katında da starbucks vardı, iki kişiyseniz bir kişi orada bekleyebilir.

Tuvalet konusu:

New York'da gezerken en zorlandığımız konulardan biri bu oldu, artık bizim tecrübesizliğimizden midir nedir, tuvaleti olan kafe falan da yok tuvalet konusunu iyi planlamak gerekiyor gezerken.


Sony Wonder Technolohy Merkezi

Burası da Sony'nin teknolojilerini müze olarak sergilediği ve ziyaretçilerine de çok çeşitli deneyimler yaşattığı bir yer. Bizim oğlan buraya da bayıldı.


Apple Store:

O zamanlar Türkiye'de apple mağazası henüz açılmamıştı. Biz de müze gezer gibi orada baya bir vakit geçirik.


FAQ Schwarz:

Süper bir oyuncakçı. Kendinizi kaybedersiniz o derece.




Disney Store:

Envai çeşit prenses kıyafeti, Phienas ve Ferb oyuncakları, prenses sofia oyuncağı, mickeyler ve minie'ler bulabileceğiniz bir mağaza.


Helikopter turu:

Yaklaşık bir 300-400 dolara (öyle hatırlıyorum) new york semalarında helikopter turu yapılabiliyordu.
Biz buna bir niyetlendik de sonra değerlendirip onun yerine playstation aldık.Şimdi düşününce biraz aptalca olmuş, playstation sanki yok burada.


Özgürlük heykeli:

Özgürlük heykelinin dibine gidilmiyor malumunuz suyun içinde. Biz zaten Jersey City tarafında olduğumuz için yol kenarından yaklaşıp gördük kendilerini. özel bir tur yapmadık.


Duane reade:

Oradaki kozmetik/sağlık mağaza zinciri. Yok yok tabi ki de. Avrupa'da bile bulamayacağımız değişik çeşit kozmetik bu mağazada mevcut.

Deliler ve Dilenciler:

Metroyo çok kullandığımız için bol bol çevrede hafiften sıyırmışlar, evsiz kişiler ve dilencilere maruz kaldık. Bizi oldukça şaşırtan bu durum belli ki New York yerlisi için artık sıradanlaşmış ve umurlarında bile değil genellikle yok saymayı tercih ediyorlar.

Aklımda kalanlarla anlatacaklarım bu kadar, dilimiz sürçtüyse affola:)

Ceren






11 Ocak 2016 Pazartesi

Ferber ne der?


Ferber'den ve bir parça uyku eğitimimden bahsetmek istediğim bu yazıda malesef işe yaradığını tecrübelediğim hikayelerimi anlatamayacağım.

İki çocuğumda da 1,5 yaşından önce kesintisiz uyku görmedim. Ancak ödevimi yaptım ve tüm yöntemler hakkında bilgi edindim.

Daha doğrusu direk kaynağına gidip bu konuda şöhretli kişilerin kendi kitaplarını edinip okudum.
Sonra yine kendi bildiğimi, daha doğrusu bilemediğimi yaptım o ayrı.

Oğlum geceleri benden ayrı kalmaya çok erken başladığı için emzik, kucakta sallama gibi çeşitli yöntemler 2 yaşına kadar sürmüştü.
Kızımda ise ilk  7-8 ay baya bir uğraşıp(ama asla ağlatamadan) sonunda pes edip emerek uyuma yöntemine teslim oldum. Sabah 6 da kalkıp işe giden biri olarak bu beni en uzun süreli uyutan çözümdü.

Araştırdığım kaynaklardan en ünlüsü Richard FERBER,
Şimdi yöntemi az çok duyunca, isme de bakınca Alman olduğunu düşünmediniz mi? Ben düşündüm. Ama değilmiş.
Amerikalıymış.
Ferber'in "çocukların uyku sorunları ve çözümleri" isimli kitabı ilk kez çook yıllar önce basılmış.
Ancak adam kitabı yenileyip güncelleyip tekrar çıkartmış. Mutlaka bu yenilenmiş halini dikkate almak gerekiyor.
Salt "Ağlatma" yöntemi ile çok karıştırılan ama aslında tam olarak aynı şey olmayan bir metod bu. Sonuçta yine ağlıyor mu ağlıyor işte de aile de yalnız bırakmıyor çocuğu.

Okuduğum kitapların ve  yöntemlerin arasında enteresan bir biçimde aslında en yumuşak olanlardan biriydi Ferber.

Önemli olan noktanın çocuğun "kendi" uyumayı öğrenmesi olduğunu belirtmekle beraber bunu nasıl yaptıracağınız konusunda esnekti.
Sonuçta kitabın adı "Çocuklarda uyku sorunları ve çözümleri" ve burada çok ciddi sorun yaşayan vakalardan da bahsediliyor.
Örneğin anne baba yatağında , yanında anneyle de uyuması kabul edilebilir, yeter ki kendi uyusun.
Hatta bir noktada salonda bile uyusa çocuk ,yerde, kendi kendine uyuduğu sürece olabilir diyordu.
Ağlatmak sizin seçiminiz, ağlatmadan da bunu öğretebilirsiniz diyor, çok çeşitli bir çok gerçek örnek üzerinden anlatım yapıyordu.

Temel prensipte, çocuğunuza iyi geceler deyip yatırıp odadan çıkıyorsunuz.( Tabi ki daha siz çıkmadan yaygara kopuyor)

Çok kısa bir süreyle başlatıp aralıkları arttıra artıra bebeğin yanına, görünüp 1 dakika içinde de yanından ayrılmanız gerekir.

Örneğin ilk bırakmanızda 1 sonrakinde 3 sonrakinde 7 dakika dışarıda kalacaksınız.
Bu süre, 3,7, 10 şeklinde de başlayabilir.

Örnek tablo:
Gün 1 – 3 dak ; 5 dak; 10 dak; 10 dak(diğer tüm ziyaretler)
Day 2 – 5 dak ;10 dak; 12 dak; 12 dak
Day 3 – 10 dak; 12 dak; 15 dak; 15 dak
Day 4 – 12 dak; 15 dak; 17 dak; 17 dak
Day 5 – 15 dak; 17 dak; 20 dak; 20 dak
Day 6 – 17 dak; 20 dak; 25 dak; 25 dak


Bu süreleri kendinize göre ayarlayabiliyorsunuz. Ama tutarlı olmaları ve aynı tablodaki gibi artarak devam etmeleri gerekiyor.
İstiyorsanız süreç boyunca odada kalabilirsiniz. Ama bu eğitiminizin başarıya ulaşma süresini uzatacaktır.
Yanına gittiğiniz zaman onu nasıl telkin edeceğiniz de size bağlı. Ama Ferber'e göre dikkat edilmesi gereken nokta şu : Telkin edeyim derken gene anne babanın bebeği uyutmaması gerekiyor.


Uykusuz anneler, bilin ki yalnız değilsiniz, hem belki de başarabilirsiniz...

Son olarak, benim yaşımdakiler hatırlar "Mad about you" diye bir dizi vardı.bebeklerine ferber yöntemiyle uyku eğitimi verdikleri bir bölüm var. Baya ilginç bir 20 dakika vakti olan bakabilir:)




Ceren

10 Ocak 2016 Pazar

Otizmli oğluma gelen ve reddetmek zorunda kalmadığım ilk doğumgünü daveti


Merhaba (süper havalı) anne,

Siz beni tanımazsınız, ben de sizi. Ama oğlum, Timothy, bazen sizin oğlunuzun yanına oturur.

Timothy'nin ağır otizm sendromu var. Aynı zamanda oynamayı yürekten seven, 7 yaşında bir çocuk.
Okuldayken çok fazla yardıma ihtiyacı oluyor ve bazen  burnunun ucunda bile neler olup bittiğinden habersiz oluyor.
Arkadaş edinmek istiyor ama bunu nasıl yapacağını bilmiyor.

Oynamak istiyor ama bunu nasıl soracağını bilmiyor.

Bazen gruba kabul edilmek istiyor ama bu nasıl yapılır bilmiyor.
Özel ihtiyaçlı çocukların aileleri olarak biz  çocuklarımız dışlandıklarında ne kadar incindiklerini çok iyi biliyoruz.

Spor aktiviteleri, oyun grupları, arkadaşların evine gitme ve doğum günleri.

Samimi olarak söylüyorum ki oğlum şu ana kadar bir tane bile doğum gününe katılamadı.
Bir çok davetiye aldık geçmiş senelerde, çoğunlukla bütün sınıfı çağırdıkları için. Beni yanlış anlamayın. Gerçekten teşekkürler.
Ama acaba aileler Timothy'yi getirdiğimde neler olabileceğini biliyor mu?
Krizler ve olmadık davranışlar... Tüm ilgiyi üzerimize çekmekten ne kadar nefret edeceğim...
O yüzden kibarca reddettim, hepsini.

Ta ki bir gün çok özel bir davetiyede özel bir not alana kadar.

" Merhaba,
Carter sınıfta Timothy'nin yannda oturuyor ve hep ondan bahsediyor. Gerçekten katılmasını çok istiyoruz. Bir şişme kale kiralayacağız ve onun giriş kısmına da küçük bir kaydırak kısmı koyacağız.
Su balonları ve su savaşları da olacak.
Timothy belki biraz erken gelir, eğer ilerleyen saatlerde kalabalık onu rahatsız ederse diye. Lütfen onun katılımı için başka nasıl yardımcı olabileceğimizi bize bildirin."


Tam olarak görmeye ihtiyacım olan şeyi yazmıştınız ve bunun daha önce farkında değildim.
Sayenizde oğlum dahil oldu, istenmiş istendi, bir söz hakkı oldu, samimiyetle davet edildiğini hissetti.

Sayenizde bir sonraki günü daha kolay atlatacağım, bir başka randevuya daha kolay gideceğim, Bakışlara ve sorulara daha kolay sırt gereceğim.
Sayenizde Timothy'nin geleceği konusunda umudum var.


Timothy’nin müteşşekür annesi


Not:

Bu yazı Tricia Klein tarafından yazılmış, biz de çok beğenip burada paylaşmak istedik. Bir çok anne babaya örnek olması umuduyla... Orijinal yazıya ulaşmak isteyenler için, Tricia'nın, thebookoftimothy.blogspot.com isimli bir bloğu var.

7 Ocak 2016 Perşembe

Ben geldimmmmm,hepinize mutluluklar getirdimmmm



Veeeee cuma gelirrrrrrrrrr!


Büyük oğlumun söylediği şarkıyı cuma 'nın ağzından söylemek istiyorum.
"Bennnn geldimmmmm,hepinize mutluluklar getirdim"

Bu haftasonu pazar planımız Uniq Istanbul'daki  The Zone Harika Matematik Sergisi'ne gitmek.Kim bilir belki sonrasında ana oğul  Türkiye'nin ilk açık hava buz pistinde buz pateni yaparız.

Oyuncak müzesi iyi güzel ama Göztepe bize çok uzak,kim gidecek taaa oralara diyenlere duyurulur:Sunay Akın'ın oyuncak müzesi 3 ay boyunca Mall of İstanbul Moi sanatta olacak.


Biz bu hafta Turtıl Kids'ten aldığımız küçük filozoflar serisinden Albert Einstein nin Işığı adlı kitabı okumaya başladık.Kitap çok güzel ama konusu itibariyle(ışık hızı,zamanda yolculuk vs.) çocukların tek başına okumasından ziyade bir büyükle beraber her sayfayı konuşarak okumasının daha yararlı olacağını düşünüyorum.

Son olarak Istanbul Milli Eğitim Müdürlüğünün yeni bir projesi  var 'Hayaline Uç' : İngilizce 3 dakikalık bir video ve 750 kelimelik bir kompozisyonla Istanbul 'u Amerika'da tanıtma hakkına sahip olmak için yarışıyorsunuz.

Herkese iyi hafta sonları!

Gökçe

6 Ocak 2016 Çarşamba

Veeee Bakıcı Maceralarımız Başlar

Malum işe başlamama 2 ay gibi bir süre kaldı.İlk çocuğumda 1 yaşındayken işe başlamıştım.Sonrasında da babaannemiz bakmıştı kreşe gidene kadar.Ama daha bizim 2.çocuk portakalda vitamin bile değilken bu sefer babaannenin bakmayacağı belliydi.Kadında haklı o da artık kendi hayatını yaşamalı.

Ben hummalı bir bakıcı arama tarama çalışmaları başladı haliyle.Ben ajanstır aracı kurumdur son çare olarak başvurmayı düşünüyorum.Şimdilik sağa sola haber saldık ordan çıkanlarla görüşüyorum.

En çok akılda kalan 2 tanesini  paylaşmak istedim ki sizde bakıcı ararsanız günün birinde tecrübe olsun.

İlk görüşmeye gelen iyiydi güzeldi ama kendisi 5de evde olmalıydı.5 te evde olmak içinde 4 de bizim evden çıkmalı.E şöyle bir düşündüm İstanbulda hangi özel sektörde çalışan insan  4 de evinde olabilir ki.Varsa direk iş başvurusunda bulunmak istiyorum zaten.Böylece bu adayımız direk elendi.

2.gelen adayımız çok profesyoneldi.Öyle ki soruları o sordu ben cevapladım daha ziyade.
Zaten benden 2 yaş büyük olmasına karşın benden 10 yaş küçük göstermesi benim için başlı başına bir yıkım oldu.

Bir ara öyle genel ev işlerine yardımcı olur musunuz dedim."Öyle kahvaltı masası falan toplarım ihtiyaç olursa "dedi. En son kendimi ben ona yaranmaya çalışırken buldum,içimden kendime dur napıyorsun dedim.

En son söylediği fiyat bizim bütçemizin üstünde gelince `İyi tamam karşılıklı düşünürüz`diye uğurlarken `Benim düşünecek bir şeyim yok siz düşünün ` diye gayet havalı bir evden çıkış yapınca acaba babaannemize yalvarsam 2.ye de bakar mı diye düşündüm.

Bu bakıcı aramada daha çok maceralar bekler beni gibi....

Gökçe

5 Ocak 2016 Salı

Düsseldorf Gezisi

Benim için yaptığım yurtdışı gezilerinde en önemli konu;gezi çocuklu mu çocuksuz mu olacak?

Ben genelde  gezileri çocukla yapma taraftarıyım.Evet  çocukla gezilerin çok rahat olduğunu iddia

edemem ya da çocukla şehrin altını üstüne bir yere kadar getirebilirsiniz.Ama ben yine de yurt dışı

gezilerinin çocukla yapılması taraftarıyım.Bu tarz gezilerin çocuk küçük bile olsa çocuğa bir şeyler

kattığını,bir dünya görüşü oluşturmasında yardımcı olduğunu düşünüyorum.


Neyse gelelim Düsseldorf gezimize.Biz yine Köln gezisinde olduğu gibi Düsseldorfa da 1 günlüğüne

gittik.



Bütün alman şehirleri öyle ama Düsseldorf sanki daha bir yazın gidilmesi gereken bir şehir.Çocukla

gezmek içinde çok önereceğim bir şehir değil.Çünkü şehrin en büyük albenisi nehir kenarı ve  çok

lüks markalardan oluşan caddesi.




Hakkını yemeyelim bir de havaalanından çıkıldığında ana tren istasyonuna gitmek için kullanacağınız  sky train değil çocuklar benim bile hoşuma gidiyor.



Alman arkadaşlarımından duyduğum kadarıyla Düsseldorf Almanyanın zengin kabul edilen 

şehirlerinden.Malum orada şehirler küçük ,oradaki şehirleri İstanbul`un ilçeleri gibi 

düşünebiliriz.Böyle bakınca Düsseldorf Nişantaşı,Etiler gibi diyebiliriz.En meşhur caddesi de 

Königsallee.Lüks mağazaların dizildiği.en lüks marka arabaların cirit attığı bir cadde.Cadde üzerinde 

ayrıca güzel,albenili pastaların satıldığı pastaneleri de bulabilirsiniz




.Caddenin orta tarafında nehir gibi görünen  yapma bir gölet mevcut.

Königsalleyi bitirdikten sonra da Altstadt  başlıyor zaten,Sonrasında Altstadt'ta herzamanki bir Lego 

dükkanı bulup oraya daldık biz.Alstadt'ta güzel yemeğimizi de yedikten sonra dönüş yoluna geçtik.Bu  
arada Königsalleede sakin sakin yürürken önümüzdeki Türkçe konuşanlara kulak kabarttım.Baktık 

eski GS li futbolcu Bülent Korkmaz ve Milli futbolcu Yıldıray Baştürk. Düsseldorf'tan ünlü görmeden dönmedik demeyiz.




Gökçe