30 Kasım 2015 Pazartesi

Günlükler Serisi : Saçmalamalar




Lisedeyken dil kursu için Viyana 'ya gitmiştim.Sokaklarda bana en ilginç gelen şey sokakta tek başına yürüyen insanların kendi kendilerine konuşmalarıydı.Yıl oldu 2015 ve ben artık Istanbul sokaklarında da rastlıyorum bu tür insanlara.Konu şimdi nereden çıktı derseniz 4 aylık bebeğimi yağmur çamur ,güzel hava demeden her gün sokağa çıkarıyorum hava alması için.Bazen yanımda biri oluyor bazen yalnız oluyorum.İşte o yalnız olduğum zamanlarda fark ettim ki ;evet kendi kendime dıştan konuşmuyorum ama beynimin içinde resmen kendi kendime bir diyalog yaşıyorum.Kendim konu açıyorum ,sorular soruyorum,cevaplar veriyorum ,yorum yapıyorum,yok canım öyle değildirlere geliyorum ya da tam tersi kendimi iyice gaza getiriyorum.

Bari bir kısmını buraya yazayım da beynimde yaşadığım çakma diyalog monologlar gerçek diyaloglara dönüşsün.Bir de bende zaten tek bir konuya odaklanamamak vardı,doğum sonrası bu iyice tavan yaptı.Bir konuyu düşünmeye başlıyorum 5 dakika sonra kendimi bambaşka bir konuda buluyorum ,o konuya nasıl geldiğimi de hatırlamıyorum .Bugünkü 1 saatlik yürüyüşümde kendini yine konular arası zıplarken buldum.

Benim 2 oğlum var. Nedense 2. de erkek olduğunu söylediğim her zaman karşı taraf önce bir sessiz kalıyor,sonra olsun hayırlısı diyor.Benim için cinsiyetim hiçbir önemi yok ,1. de de 2. de de hiç içimden cinsiyeti şu olsun diye geçiremedim. Benim için sağlıklı olsun yeterdi. Ama anlamadığım, biz tersine erkek seven  bir toplum değil miydik?( ki ben buna kesinlikle ve kesinlikle karşıyım önemli olan sağlıklı iyi insan olsun) e bana gelince iş niye değişti de kız doğuramadığım için herkes bana acıyan gözlerle bakıyor:)) Hatta eşimin bir akrabası olayı bir adım öteye götürdü.2.de erkek deyince 'A öyle mi?E napcan , o da evlat' dedi. İçimden e iyi  doğru o da evlat atmayayım da bakayım bari bende ona diye geçirdim. Konuyu devamlı kafamda döndürdüğüme göre kadına cevap verememiş olmak bariz rahatsız etmiş beni.  Evet büyük olan 1,5 yaşındayken fışfış kayıkçı oynarken gözüme kafa atıp , morartmış olabilir,küçüğü daha geçen hafta emerken rahat durmayıp tam retinanın altından gözümü çizmiş olabilir ama erkek anası olmak da güzel ya. Kız evlat evet anneye biraz daha yoldaş olabilir ama belki benim oğullarım da bana yoldaş olur:)

Bu aralar kafamda en çok dönen konu bakıcı konusu zaten.Mart ayında işe dönüş vakti görünüyor.Dolayısıyla bakıcı konusu baya gündemimde.Kimi bulucam,nerden bulucam,ne beklemeliyim , ne beklememeliyim.Kafamda görüşmede soracağım sorular dönüp duruyor.Yalnız bugün yine bunları düşünürken konuya  nereden geldim bilmiyorum ama "Jeniffer Garner -Ben Affleck çocukların dadısı yüzünden boşanması "konusuna geldim.Bakıcının resmini görmüştüm,bir insan çocuklarına dadı olarak öyle birini mi alır.Hiç mi bulamadım şöyle orta yaşlı,temiz,gözü tok ,sevecen,tonton bir dadı.Hadi sen cahilsin ,koskoca Hollywood starısın ama gerisi tın ,hiç mi anan bacın yok seni uyaracak.Kızım bu film artisti gibi ,bundan bakıcı mı olur kimse demedi mi sana.Hayır ben o kızı değil dadı diye eve sokmak, Istanbul'un en iyi semtinde 120 metrekare evi 50.000 ya verseler ama komşun bu kadın olacak deseler evi bile almam ben ki Ben Affleck değil gayet ortalama bir Türk erkeğiyle evliyim :)))

Ya işte konudan konuya atlamaktan kastım buydu.Bıraktım kendi bakıcı derdimi düştüm Jennifer'ın bakıcı derdine.O sırada zaten benim yürüyüş bitti , eve döndüm.

Gökçe

29 Kasım 2015 Pazar

Çocuklarla beraber izlenebilecek harika filmler



Çocuklu ailelerin kaderi,  hepimiz animasyon filmleri mecburen takip ediyoruz ve beraberce izliyoruz: Oyuncak Hikayesi, Frozen vesaire. Bazıları çok harika ama bazıları gerçekten çok bayık olabiliyor Animasyon olmayan, büyüklerin de biraz nostalji yapabileceği harika çocuk filmleri de var. Onları biraz hatırlamak için size bir liste hazırladık.

1.Karate Kid



Özellikle babalar bu işe bayılacak!!

2.Maske

Bazı sahnelerde çocukların kendinden geçerek gülecekleri garanti!


3. Geleceğe dönüş serisi


Evet, yine babaları unutmayın derim, onların da favori filmlerinden biri muhtemelen

4. Evde Tek Başına



Çocukluğumuzun muhteşem filmi! İzlerken kendi çocuğunuzun evde yalnız kalması fikri insanı baya bir gerdiyse de yine de eğlenerek izleyebilirsiniz.

5. Babamın penguenleri



Miras olarak kalan ve bir apartman dairesinde yaşamaya başlayan penguenler... İçinizi ısıtacak bir aile komedisi. 

6. Charlie ve Çikolata Fabrikası


Bu bilindik hikayenin büyülü dünyasına girmeye hazır olun. İzlemeden önce evde çikolata bulundurduğunuzdan emin olunuz...

7. Karayip Korsanları serisi




İşte defalarca izlemeye doyamayacaımız bir seri. Korsan Jack Sparrow'u sevmeyen var mı  zaten?


Bu arada, biz hababam sınıfı ve Kemal Sunal filmlerini de çok izlemeye çalıştık oğlumuzla ama bir şekilde ilgisini çekmeyi başaramadık. Ya filmler eski geliyor onlara ya da espri anlayışları, çözebilmiş değiliz. 

Sizlerin ailecek izlemeyi sevdiğiniz ve önerebileceğiniz filmler hangileri?  

Ceren

27 Kasım 2015 Cuma

Ebeveyn olmadan önce asla çocuklarıma izin vermeyeceğimi düşündüğüm 7 şey

Orjinali Scary Mommy'de yayımlanan ve Client Edwards tarafından yazılan bu yazı bizi çok eğlendirdi. 
"Çocuklarım olmadan önce harika bir anneydim" kadar doğru bir laf var mı ebeveynlikte zaten...

Fotoğraf:Johan Bävman

(8,5 ,5 ve 6,5 aylık ) 3 çocuğun babasıyım. Çocuk sahibi olmadan önce kendi çocuklarıma izin vermeyeceğim şeyleri listelediğim sıkı bir listem vardı.
Şimdi bu listedekilerin bir çoğu çöpe gitti.

1.Barney izlemek:
Barney beni her zaman korkutmuştur. Yeterince arkadaşca görünüyor ama günün sonunda kameralar kapandığında çocukları yiyor olabilir, o bir dinazor sonuçta.
Tamam, şaka yapıyorum.
Söylemek istediğim, çocuk sahibi olmadan önce hiç hoşunuza gitmeyen çizgi filmleri düşünün: Pokemon, Caillou, Susam Sokağı. İşte asla izletmem dediğimiz şovları çocuklar keşfettikleri an
seyretmeye başlıyorar ve biz de izin veriyoruz. Neden, çünkü bir süreliğine sessiz sedasız oturmalarını sağlıyor.

Artık diyorum ki, Barney tanrı seni korusun. İstediğin çocuğu yiyebilirsin.

2.Dağınık bir eve sahip olmak:
Çocuklu arkadaşlarıma gittiğim zaman onca oyuncağa, ortalıktaki yemek parçalarına bakar içimden derdin ki: "
hey bu evde neler oluyor? Hiç mi umursamıyorsunuz?"
Çocukların evde birer fırtına hatta tornado yarattıklarını bilmiyordum tabi. Temiz olan her şeyi yok etme güçleri var.
Bazen evi temiz tutmaya çalışan bir diktatör olmaktansa parka gidip orada vakit geçirmek çok daha iyi oluyor.


3.Elektronik oyunlar oynamak: 
Kendim de pek sevmemiştim bilgisayar oyunlarıyla oynamayı ve çocuklarıma da oymatmamayı düşünüyordum.
Oğlum 5 yaşına geldiğinde oyunları keşfetti, Barney'dan daha havalı olduklarını düşündü. Birden oyun oynamaya başladı. Ne diyeblirim ki onları oyundan uzaklaştıracak çok az bir şey var.

4. McDonald's da yemek:
McDonald's dan nefret etmek için bir çok sebep var.Yemek berbat. Oyuncakları ve patatesleri arabamı mahvediyor.Oyun alanları yapışkan ve kötü kokuyor.
Oraya da asla çocuklarımı götürmeyeceğimi düşünürdüm. Sonra bir gün büyükannesiyle gittiler. Birden çocuk menülerinin hastası oldular.
 Daha konuşmayı öğrenmeden orayı göstermeyi öğrendiler.
 Gördükleri zaman ağlamaya başladılar. Çocukların istediklerini yaptırma güçleri var malesef. Artık her dışarı çıktığımızda oraya gitmek istiyorlar ve genelde başarıyorlar

5. Dağınık arka koltuk:
Çocuklardan önce, anne babaların arka koltuklarına bakar çöp evlere benzediklerini düşünürdüm.
Şimdi anlıyorum ki arabalarımız çocukların hiç umurunda değil. Hiç bir çöp kuralı olmayan bir ülkeye benziyor arka koltularımız.


6. Mağazalardaki krizler:
Kendi kendime şunu söylediğimi hatırlıyorum: "Çocuklarınızı hiç kontrol edemiyor musunuz?", "Biraz disiplinden haberiniz yok mu?" veya "çocuğunuz sorada bekleyemiyorsa evden çıkmayın"

Sonra kendi çocuklarım oldu ve farkettim ki çocuklar sosyal olarak sarhoşlardan da beterler.

Bir kere süper marketteyken 4  yaşındaki oğlum erkekler reyonunda ürünleri fırlatmaya başladı. Durmasını söyledim ve tekmeyi yedim.
Üstüne bir de güldü. Ona böyle rezillikler yapmayı ben öğretmedim, tamamen kendi keşfetti.
Ona saygısız olduğunu anlatmaya çalışırken o sümüğünü yedi. Uzun hikayenin kısası , çocuklara kalabalık içinde düzgün davranmayı öğretmen çok uzun zaman alıyor.
Bunu yapabilmenin tek yolu da onları dışarı çıkarmak ve pratik yaparak eğitmek. Diğer tüm çocuksuz insanlar, üzgünüm ama siz de bu pratiğin bir parçasısınız.

7. Saçma sapan giyinmeleri:
uyumsuz ve saçma giyimli çocuklara bakıp derdim ki, benim çocuklarım asla böyle giyinmeyecek.Sonra çocuklarım  kendi kıyafetlerini kendileri seçmeye başladı.
Yaptıkları saçma kombinlerle gurur bile duyuyorlardı.Birden bire iki seçenek arasından "kendi istediğim gibi görünmeleri" ve " "bağımsızlık kazanıp biraz keşifte bulunmaları" arasında bir tercih yapmam gerekti ve ben 2. yi seçtim.

Sizlerin listenizde neler var?



26 Kasım 2015 Perşembe

Eyvah Bebeğim Kilo Almamış !!!


Bizim ufaklık geldikten sonra içimde hep bir telaş ,dışımda hep bir koşturma var.Hem yeniden küçük bir bebeğin annesi olmaya ,hem 8 yaşında büyük bir çocuğun annesi olmaya ,hem evi ihmal etmemeye ,hem doğum izninde bile olsam gerektiğinde iş arkadaşlarıma destek olmaya , hem gezmeye dolaşmaya, hem arkadaşlarımla görüşmeye ,hem ona  hem buna diyip uzayıppp giden bir listeyi yerine getirmeye çalışıyordum.Ama anladım ki kazın ayağı öyle değilmiş.

Dün 4. Ay kontrolümüzde doktorumuz bebeğin sadece 200 gr aldığını, anne sütüyle beslenemediğini söyledi.Filmlerde olur ya bir anda arka fonda hava karardı,gök gürleyip şimşekler çakmaya başladı bende.Mamaya başlayabilirsin dedi.Ben tabi ki hayır dedim ve 1 hafta sonra görüşmek ve bebeğin kilosunu tekrar kontrol etmek ,eğer yine kilo almadıysa bu sefer mamaya başlamak üzere anlaşarak oradan ayrıldım.


Ilk olarak bir alışveriş merkezine gidip süt artırıcı ne kadar besin varsa aldım.Sonra ikiz kızlarını tam 24 ay emzirmiş olan yakın arkadaşımı aradım,onun verdiği akılları da aldım:)))
Onun 24 ay ikiz emzirme macerası da bambaşka bir yazı konusu.



Bu arada neler aldım;

-Daha önce Humananın süt arttırıcı çayını kullanmıştım.Şimdi Mamsel diye bir markanınkini aldım.

-Lactamil emziren anneler için sütlü içecekten aldım.Daha önce hiç kullanmamıştım..

-Dereotu,yeşillik aldım.

-Allah'tan tam mevsimi , bozaya ağırlık vereceğim.

-Yine bir arkadaşım kefir getirmişti,tam gaz onu yapmaya başlayacağım.

-Badem,ceviz,kayısı,kuru üzüm ,pestil,hurma  aldım.

Tabii en önemlisi bol su içiyorum.Bebek gak dese meme veriyorum ,guk dese meme veriyorum.


Ve tempomu çok yavaşlatmaya karar verdim.Şu anda önceliğim sadece bebek ve büyük oğlum.Geri kalan her şey biraz beklemek zorunda.

Bir hafta sonunda kullandığım ürünlerle ilgili sizi bilgilendireceğim.
Peki siz süt artışı için neler yapıyorsunuz ? Ya da neler yaptınız?

Gökçe



25 Kasım 2015 Çarşamba

40 Uçurma

Kültürümüze  ait bazı ritüeller gerçekten çok hoşuma gidiyor. Kırk uçurma, diş buğdayı vesaire.

Kırk uçurma eski bir Türk geleneği, biz de bebeğimiz kırk günlük olunca kuzenimize  kırk uçurmaya gittik. O da harika bir kutu hazırlamış bize. Size de fikir olması açısından fotoğrafları da paylaşıyorum.
40 uçurma

Tabii ki konan her nesnenin bir anlamı var,

Şeker: Bebek tatlı dilli, güler yüzlü olsun diye

Pamuk: Pamuk gibi yumuşak kalbi olsun diye

Ekmek: Elinin ekmek tuttuğu günler görülsün diye

Bozuk para: Bereketli olsun diye

Un: Ak saçlı ,ak sakallı dede olduğu günler görülsün diye


Yumurta: Tok gözlü ol ,soyun civciv gibi türesin diye J



40 uçurma



Sonrasında biz kırk çıkarma işini sevdik, kapı kapı dolaşmaya devam ettik.
Gittiğimiz başka bir kuzenimiz de aşağıdaki güzel sepeti hazırlamıştı. O sepete çorap, body, kitap, oyuncak gibi hediyeler de eklemişti.



40 uçurma

40 uçurma


Nitekim biz bu kırk uçurma işini çok sevdik, bebek oldu 4 aylık biz hala kırk uçuruyoruz diye geziyoruz.

Gökçe

22 Kasım 2015 Pazar

Bir süper güç seçme hakkınız olsaydı?



Oğlumla zaman zaman yaptığımız bir geyiktir: "Bir süper güç seçme hakkın olsaydı ne olurdu?"
Oğlum genelde "uçmak","çok güçlü olmak" veya en sofistikesinden "görünmez olmak" gibi güçlerden yana kullanır şansını.
Ben de eskiden beri aklımda kalmış, anne olduktan sonra her gün düşündüğüm ve delicesine arzuladığım bir süper gücü söylerim hep:

"Zamanı durdurmak"

Yaşımı ortaya koymak gibi olmasın ben ortaokuldayken bir dizi vardı. Adı "başka bir gezegenden" ya da onun gibi bir şeydi.
 Baş kahramanımız babası uzaylı olan ama kendisi elbetteki Amerika'da yaşayan bir Eve adında kızdı. Babasını hiç görmüyorduk sanırım, babasıyla odasında bulunan geometrik şekilli bir alet üzerinden konuşuyorlardı.
Uzaylı genlerinin bu kızımıza olan hediyesi "zamanı durdurabilme" süper gücü idi. İki işaret parmağını bir birine değdirdiğinde zaman duruyor, iki elini avuçlarından birleştirdiğinde ise zaman tekrar akmaya başlıyordu.
İhtiyaca ve isteğe bağlı olarak etrafındaki kişilere dokunurlarsa onlar da tekrar uyanıyordu.



Şimdi bir düşünün, muhteşem değil mi? Bu güçle hemen hemen her sorun çözülür bence.
Hem annelik görevi başladığından beri en ama en çok ihtiyacımız olan şey , uykudan sonra, zaman değil mi?
Ben şimdi düşünüyorum zamanı durdurma yeteneğim olsa

* Bol bol uyurum, 4 saatten uzun bir uykuyu kast ediyorum.
* Filmleri dizileri izlerim. Dizileri bile 10'ar dakikalık bölümlere bölerek izlemeden kurtulurum.
* Yeni bir yetenek edinmek için kendime zaman ayırırım.
* Şöyle uzun bir banyo yaparım.
* Çocukları zaman donuk iken yıkar ve giydiririm, ama bi dakika galiba sular da akmıyor olabilir zaman durduğunda. Bunu denemem lazım.
* İlaçları çaktırmadan içirirm çocuklara.
* Mutfakta harikalar yaratırım
* Oje sürebilir hatta bozulmadan kurumalarını bekleyebilirim
* Tek başıma, kapımda biri güm güm vurmadan rahat rahat tuvalete girerim.
* Bir kitabı baştan sonra okuyabilirim, aradan aylar geçmediğinden okuduğum bölümde neler olduğunu unutma derdim de olmaz.
* Çocuklarla dışarıda bir kafe veya restoranda kahvem geldiği zaman zamanı durdurur, kahvemi içebilirim.
* Ve sonunda, annebaba saati denilen şeyin ne olduğunu ben de öğreniyor olurum, zira bizde öyle bir saate vakit kalmıyor.


Evet, aklıma gelenlerin bunlar olması bile muhtemelen durumumuzun vehametini gösterdi.

Siz hangi süper güçlerinizin olmasını isterdiniz?





Sırbistan Belgrad-Haftasonu Kaçamağı


2014 Mart ayında arkadaşlarla otururken bir anda hadi bir yerlere gidelim fikri ortaya atıldı.Gidilecek yere çocuksuz gideceğimiz için yakın, hafta sonu gidilebilecek bir yerde olmalıydı.Neresi olabilir, neresi olabilir diye düşünürken hem vizesiz olması hem uçak biletinin uygun olması sebebiyle Eylül ayında Sırbistan-Belgrad'da karar kıldık, iyi ki de kılmışız.

Belgrad'dan bahsetmeden önce şunu belirteyim ki ; biz genelde çocuğun da bakış açısı değişsin, ufku genişlesin diye yurt dışı seyahatlerini çocuklu tercih ediyoruz.Bu sefer biraz dinlenme amaçlı çocuksuz gitmeye karar vermiştik , zaten Belgrad pek çocukla gidilecek bir şehir de değilmiş isabet olmuş. Mesela Barcelona çocukla gidilebilecek bir şehir,Almanya'nın herhangi bir şehrine çocukla gidebilirsiniz, ya da çocuğunuzun yaşı biraz büyükse Roma'ya. Ancak Belgrad'ı çocuksuz tercih edin derim.

Nedense ben her gittiğim şehre bir mevsimi yakıştırırım;iyi ki sonbaharda gitmişiz  çünkü Belgrad bana göre tam bir sonbahar şehriydi.Gündüzleri güneşli ama arada çiseleyen yağmuru,geceleri hafif serin havasıyla beni tavlayan bir şehir oldu.


Biz bu yolculuğumuzda Pegasus'u tercih ettik ve pişman olmadık.Uçağımız cuma sabah rötarsız kalktı ve biz güneşli bir cuma öğle vakti Belgrad'a vardık.Niyetimiz hava alanından hemen kalacağımız yere geçmekti ama taksici bizi şehrin göbeğinde alakasız bir yerde bırakınca önce merkezdeki sanırım Istanbul Suadiye'de de bir şubesi olan  Vapiona'da birşeyler yemeye karar verdik.



Vapiononun da olduğu meydan çok hareketli,bir sürü cafenin olduğu güzel bir meydan.O meydandan
başlayan ve meşhur kaleye doğru giden bir cadde var.Dükkanların olduğu büyük bir cadde ama Belgrad pek alışveriş yapılacak bir şehir değil.Öyle değişik ürünler yok ve fiyatlarda pahallı.Biz sadece hatıra magnet aldık. Tam yolumuza devam ederken bir anda bir saat markasını tanıtan 4 tane güzel kız cadde de arabaları durdurdu ve dans ettiler,bu da bizi baya gülümseten bir  sürpriz oldu.


Cuma akşamı oranın bohem bölgesi olan skadarlija'da canlı müzik olan bir yerde yemeklerimizi yedik.Ertesi gün  şehrin meşhur kiliselerini,Nikola Tesla Müzesi'ni gezdik.


Öğleden sonra Zemun bölgesine geçtik. Oradaki bölgenin tam adını söyleyemeyeceğim çünkü tam anlamıyla sokaklarda kaybolduk.Harika çiçekli ,bahçeli evlerin arasından arnavut kaldırımı taş yollardan nehrin kenarına indik.Sonrasında yemek yiyecek bir yer aramaya başladık.Gözümüze bankta oturan 2 yaşlı teyze ve orta yaşlarında bir bayan çarptı.Yanlarına gidip yemek yemek için iyi bir yer aradığımızı söyledik.Ama yanlarından ayrılışımız en az yarım saati buldu.Teyzeler Türk olduğumuzu anladıkları andan itibaren koyu  muhabbete girdi. Gayet güzel Osmanlıdan girdiler ,isimlerimiz ve anlamlarının ne olduğundan çıktılar ama zevkli bir sohbetti.Ve sonunda yemek yemek için güzel bir yer gösterdiler.


Akşamına Strahinjica 'da güzel bir akşam yemeği yedik.
Son günümüz  pazar günün de Kalemegdan ve civarında sakin sakin manzaranın keyfini çıkararak,güvercin besleyecek geçirdik.


Bence 3 gün 2 gece bir haftasonu kaçamağı için Belgrad çok ideal bir şehir.
Tabi bu harika haftasonundan sonra pazar gecesi eve gelip ertesi gün okula başlayacak oğlum için defter kitap kaplamam da tam bir annelik oyunu oldu:)))

Ben bu yazıyı bitirdiğim sırada aynı zamanda yan komşum olan yakın bir arkadaşım aradı ve evde minik kızımla  ufak bir kriz yaşıyoruz,azıcık size gelelim de Allah aşkına açılsın dedi.O arkadaşlarım karı koca bu sabah 5 günlüğüne gezmeye Berlin'e gidiyorlar ve küçük kız beni niye götürmüyorsunuz diye baya bir başlarının etini yemiş:))) Bize geldiğinde  gayet yorgun 'Bu zor günümde sen bana kapını açtın,Allah razı olsun,Allah da seni güldürsün yetiş bacımmmm ' diye kapıdan girdi. Baya bir güldüm.Neyse biz pasta çörek ,oyunlar kızı yatıştırdık.En son pazar günü bebeğin banyosuna izlemeye de davet ettik. Konuyu unutmuş ayrıldı evden.

Çocuksuz seyahatte işte öncesinde çocuk trip  atar niye bende gelmiyorum diye sonrasında gelir gecenin 11 in de defter kaplarsın, gittiğin yerde suçluluk hissiyle bütün oyuncakçıları dolaşırsın .Her şeyin bir bedeli var :))))



Gökçe

19 Kasım 2015 Perşembe

Çocuklara okumayı sevdirecek harika kitaplar



Çocuk kitapları


Uzmanların söylediklerine göre çocuklar kitap okumada ebeveynlerini örnek alırmış.Ama bizde durum biraz farklı.Benim bolca kitap okumama rağmen oğlum okumaktan pek hazzetmiyor.Ama ben beğenir umuduyla bir sürü kitap alıyorum.O beğenmese bile artık o kadar güzel çocuk kitapları var ki ben beğeniyorum.Bazılarını sizlerle de paylaşmak istedim.

1.       Charlie’nin çikolata Fabrikası:


Üç Boyutlu kitaplar gerçekten biraz büyülü oluyorlar. Bu bilinen hikaye de 3 boyutlu bir kitap olarak gerçekten çocukların gönlünü çalan bir kitap.

2. Felaket Henry serisi:


Çocuğunuz okumayı söktü ve ona kitap okutmak istiyorsunuz fakat zorlanıyorsunuz. Bu seri bizim çocuğumuza  kitap okutmayı sevdirmemizi sağlamıştı. 

Çocuk kitapları

3.Mürekkep İçiciler Serisi

Kendi kendine okumasını istediğimiz zaman, okumayı sevdirmek için bir başka harika seri. 


4. Çok çok büyük bir dinazor

Okul öncesi çağda çocuğumuza keyifle okuttuğumuz ve paylaşmayı öğreten çok tatlı bir kitap.


5. Çilli begonya

Ünlü aktris Julianne Moore’un kendi çocukluğundan esinlenerek yazdığı harika çizimlerle birleştirilmiş bir kitap. Çocukların kendi görünümünde mutlu olmadığı noktalarla barıştırmak için harika bir kitap.


6. Köpekler bale yapamaz:

Yine okul öncesi çağda çocuklara çok sevdikleri ve istedikleri her şeyi yapmanın mümkün olduğunu öğütleyen cesaretlendirici bir kitap.


7. Ağabeyim Boris:

Aile ilişkilerini tatlı bir dille ele alan bu kitabın bir de yeni gelen kardeşten bahsettiği “Kızkardeşim Doris” isimli bir başka versiyonu da var.

8. Babam ne iş yapar?:

Mesleklerden bahsederken eğlendiren bu kitabın anaokulundaki sayfasını defalarca okuduğumuzu ve kahkahalarla güldüğümüzü  belirtmek isterim.
Özellikle ailesinin mesleğinin ne olduğunu anlayamamış çocuklar için bire bir...

9. Bir Yaz Gecesi Rüyası ve Shakespeare’den hikayeler:

Çocuklarımıza onlara özel hazırlanmış Shakespeare hikayeleri okumamız da mümkün. Ancak bu kitaplar biraz daha büyümüş çocuklara daha uygun. Shakespeare’in hikayelerindeki isimlerin zorluğu ve bolluğu birazcik okunabilirliğini azaltıyor. Açıkçası asla bitirmeyi başaramadık bunları.

10. Rüzgarın üzerindeki şehir:

Yerli yazarlarımızdan en beğendiklerimizden biri Behiç Ak. Hikayelerdeki hayal gücü inanılmaz. Çizimler muhteşem. 

11. Benim Süper babam:

Babaların kusurları ve komikliklerine rağmen çocukların kalbindeki yerini anlatan bir kitap. 

12. Oliver


Kendi hayal dünyasında yaşayan bir çocuğun hikayesi, hikaye ve hikayedeki çizimler sadece çocuklara değil ruhu çocuk kalmış herkese hitap ediyor.


13.Avucundaki Öpücük

Okula giderken annesinden ayrılmaktan korkan küçük kirpinin hikayesi


14. Bekçi Amos'un hastalandığı gün

Hayvanat Bahçesi bekçisi Amos hastalanınca bu sefer arkadaşları onu ziyarete gelir.



Türkçe kitapların yanı sıra faydalı olacağını düşündüğümüz bazı İngilizce kitaplar da oldu. Eğer hala tanışmadıysanız bu konuda betterworldbooks adlı siteyi kesinlikle önerebilirim. Çok uygun fiyata istediğiniz bütün İngilizce kitapları yeni ve ya az kullanılmış olarak bulabilirsiniz. http://www.betterworldbooks.com/
Bu kitaplardan bazılarının görsellerini aşağıda paylaşıyoruz.







Son olarak çarpım tablosunu öğrenecek çocuklar içinde İş Bankası yayınlarından aşağıdaki kitabı kesinlikle önerebilirim.



Günlükler Serisi



İlk bebeğim olduğunda Mayıs ayıydı.Havalar çok güzel olmasına rağmen hiç dışarı çıkmamıştım.Canım istememişti. İkinci bebekte tam tersi oldu. Bu seferde canım hiç içeri girmek istemiyor.Durmadan 2 bebekle 2 arkadaş park bahçe geziyoruz.Cumartesi eski bir arkadaş grubumla yine buluşmam vardı. Güzel bir kafede buluştuk. Hava çok güzeldi ama akşamüstü soğuk çıkınca , 2 bebek de yanımızda olduğu için içeri girmeye karar verdik. Ama bilmediğimiz şey içerisinin konseptinin gece kulubü şeklinde olduğu ve belli bir saatten sonra gece kulübüne döndüğüydü. Neyse biz önden iki bebekle içeri girdik ve Serdar Ortaç locası olarak tabir edilebilecek kadife koltuklara yerleştik. Akabinde bir anda bebekler ağlamaya başladı. Ben emzirme önlüğümü çıkartıp emzirmeye başladım ,arkadaşım da sıcak suyu çıkarıp biberonu hazırlamaya başladı. Arkadan dışarıda kalan üç arkadaşımız yanımıza baya kahkahalar atarak geldiler. Meğer bizim locanın komşu locasında bambaşka bir manzara varmış. Yan tarafa bakmamla benim de gülmeye başlamam bir oldu. Yan locada iri yapılı takım elbiseli bir abimizle gayet güzel bir ablamız doğum günü kutluyorlarmış. Masanın üzeri güllerle donatılmış,"I love you " yazılı balonlar asılmış,önlerinde rakı bardakları... Yan tarafta da biri emziren , biri biberonla bebek besleyen iki kadın. Neyse sonrasında biz fazla kalmadık garsonlar hesabı istediğimiz anda 5 saniye içinde hesabı getirdi. Biz kalktığımız gibi de garsonlar meşaleler eşliğinde doğum günü pastasını getirdi,meğer biz baya baya ambiyansı bozuyormuşuz:))) Sanırım bu kadar gezmeyi de tekrar gözden geçirmeli , azıcık kırıp dizimi evde de oturmalıyım.


Gökçe

17 Kasım 2015 Salı

Haremlik Selamlık üzerine



Çocuklar büyümeye başlar başlamaz diğer çocuk anneleriyle sosyalleşmek, en azından iletişime girmek hepimiz için zorunlu bir olgu.
Çocuklar arkadaşlık yapmaya başlar başlamaz "görüşme" talepleri de gelmeye başlıyor.
Hatta bazen sırf bu yüzden kendinizi hiç tanımadığınız bir kadınla bir kafede baş başa otururken bulabiliyorsunuz.
Neyse ki konuşacak konu var, çoluk çocuk:)

Bu konuda dikkatimi çeken bir konu var. Normalde oldukça modern yaşamlar yaşadığımızı düşünüyoruz.
Okulların ve otobüslerin ve bir çok ortak alanın "haremlik selamlık" olmasına şiddetle karşı çıkarız mesela.
Ancak iş ebeveynliğe geldiği noktada en modern gördüğüm gruplarda bile "haremlik selamlık" ve "sadece annelerden oluşma" konsepti baskın geliyor.

Diyelim ki yuvadan/okuldan bir çocuğun doğum gününe gidilecekse herkesin "gizli gizli" bildiği kural, burada sadece annelerin olacağıdır. Böyle olmadığı da görülür elbette ama birazcık süpriz olur.
Babalar genel olarak orada bulunmaz, en iyi ihtimal bir kaç baba bulunsa da dışarıda bir yerde bir baba masası yapılır ve orada beklerler.
Bunun temel sebebinin birbirini tanımayan anne babaları çağırmak olduğunu biliyorum ve anlıyorum.
Ama bu neden hep annelerin yürüttüğü bir süreç? Hiç gördünüz mü sadece babalardan oluşan bir doğum günü partisi?

Benim eşim zaten bayılır böyle haremlik selamlık, çocuklardan uzak bir masada muhabbet etme fikrine.
Ben genelde karşı çıkarım garip geliyor çünkü bana insanın eşini/babasını dışarıda bir masada oturtması.

Bir başka çok garip platform da whatsup grupları bana göre.
Hem benim oğlumun hem de çevremdeki arkadaşlarımın "okul" ile ilgili konularda konuşmak için kurulan whatsup grubunda sadece "anneler" var.
Neden böyle, neden biz anneler olarak böyle olması gerektiğini düşünüyoruz ve bunu devam ettiriyoruz?
Kaldı ki hem bizim evde hem de eminim ki bir sürü başka evde babalar da çocukları ile ve okulları ile oldukça ilgililer.
Biz eşimi whatsup grubuna çaktırmadan ekledik. Hiç sesini çıkarmadan okuyor konuşulanları. Zira bizim evde büyük olanla genelde babamız ilgili ben anca küçük kıza yetebiliyorum.

İşte her ne kadar moderniz falan sansak da mutlaka ki kökenimizde toplumsal öğelerden gelen bazı alışkanlıklarımız var.

Siz ne dersiniz çok alışmamış mıyız bu garipliğe?

Ceren

15 Kasım 2015 Pazar

0-3 Yaş ve Kişilik Gelişimi



Bugün bizlerle yazısını paylaşan Sema, bir rehberlik öğretmeni ve aynı zamanda ikiz çocuk annesidir.

Yaşamın ilk 3 yılı kritik yıllar olarak bilinir. Bu dönem önemlidir çünkü beynimizin ana hatları ve dolayısıyla davranış repertuarımız oluşur. Beynimizi pek çok bağlantı noktası olan karmaşık bir ağa benzetebiliriz. Bir davranışın süreklilik kazanması beynimizde bir yol (nöral yollar) oluşturması sayesinde gerçekleşir. Bu sinir yolları ve aralarındaki bağlantılar (sinaps) bebeğin deneyimleriyle şekillenir. Ağdaki bağlantıların zengin olması yetişkinlik yıllarımızda olaylara verdiğimiz tepkilerin çeşitli olmasını sağlar. Esnek, farklı durumlara uyum sağlayabilen kişilik yapısı da bu zenginliğin ürünüdür.
Kişiliğimizin inşası ilk yıllarda inanılmaz bir hızla gerçekleşir. Bebek gördüğü, duyduğu, hissettiği her şeyi kodlar, kaydeder ve tekrar etmeye çalışır. Çevreden olumlu yanıt alan/desteklenen davranışlar süreklilik kazanır ve kişiliğimizin yapı taşlarını oluşturur.
0-3 yaş duygusal ve psikolojik ihtiyaçların en yoğun olduğu dönemdir. Çocuğun sevme ve sevilme kapasitesi, karşısındakine güven duyması ve güvenilecek bir insan olduğuna dair inancı bu dönemde gelişir. Bağımlı bir kişiliğe karşı bağımsız olabilme becerisi yine bu yıllarda edinilir. Bu hızlı gelişim döneminde anne babaya düşen en önemli görev çocuğuyla bolca vakit geçirmek ve onu koruyup kollamaktır. Çocuğu “eğitmek” ya da onu “disipline etmek” bu dönemin işleri arasında düşünülmemelidir. Çocuk duyulmaya ve görülmeye yani varlığının kabul edilmesine ihtiyaç duyar. Ancak bu yolla değerli olduğunu hisseder.
Anne babalar sağlıklı kişilik gelişiminin çocuğa sunulan türlü oyuncaklarla değil, çocuğun davranışlarına uygun zamanda uygun yanıtlar vermekle mümkün olduğunu unutmamalıdır.



Sema

14 Kasım 2015 Cumartesi

Çalışmak istemiyorum Ama evde oturmak da istemiyorum!



Geçen yine eski iş arkadaşlarımla bir araya geldik. Bu grubum baya karışık sayılır.
30 yaştan 50 yaşa, evli, bekar, boşanmış yeniden evlenmiş,2 yaşında çocuğu olan ,üniversiteye giden kızı olan …. Tek bir ortak nokta “Çalışmak istemiyorum ama evde oturmakta istemiyorum”
E demezler mi adama”Ne istiyorsun o zaman?”
Ertesi gün  düşündüm gerçekten ne istiyorum. Ne istediğimi hala bilmiyorum ama ne istemediğimi biliyorum.
Her gün sabahın 7`sinde evden çıkıp akşam 7`de eve gelmek istemiyorum mesela.Neden büyük şirketlerde yurt dışında olduğu gibi part time çalışma imkanı yoktu.Yani çocuğu okula bırakıp akşamüstü kendim alacak kadar çalışsam …..
Mesela bizim yurt dışında ki ana şirkette çalışanların çocukları için şirket içinde bir anaokulu mevcut.Ne kadar ütopik bir şey… Çalışma saatleri de bizdeki uzunlukta olmadığı için işe çocuklarıyla gelip akşamüstü de beraber eve dönebiliyorlar.
Büyük şehir koşturması,trafik derdi,hep bir yerlere yetişme derdi olmadan stressiz  çalışmak istiyorum.
Ya da şirketteki üst düzey yöneticiyle bende şirkette çalışan erkekler gibi  “abi” li konuşup  ortama 1-0 önde başlamak istiyorum.

Neyse biz ne istersek isteyelim sonuçta hayaller Pariste gerçekler ne bilinmez:)


Gökçe

12 Kasım 2015 Perşembe

Puset Seçimi

Puset, Bebek arabası


Bebek bekleyen anne ve babaların en önemli ve de en kafa karıştırıcı olan meselelerinden biridir bu puset seçimi.

Bebeği sürekli kucakta taşıyacak halimiz yok, bu pek pahalı olabilen yardımcılardan edineceğiz kesin. Ama nasıl seçeceğiz?

Öncelikle, bebekli yaşama "yeni başlayanlar" için terimleri tanıyıp aşina olalım.

Puset: 4(bazen 3) tekerleği ve bir de bebeğin oturacağı/yatacağı oturak yeri olan, itme aparatı sayesinde rahatça yürüttüğümüz arabamız. Genellikle bir iskelet ve bir de oturak yerinden oluşur.

Otomobil koltuğu/Ana Kucağı: Hem pusete hem de otomobil koltuğu olarak arabanın arka koltuğuna takılır. Hafif içbükey eğimlidir, bu sebeple anneanne ve babaannelere "ay çocuk orada iki büklüm rahat mı acaba" dedirten parçadır.  Halbuki bebeğin sağlıklı oturması için bu şekilde tasarlanmıştır. Bu koltuklarda 3 saatten fazla oturtmak iyi değildir derler. 

Bebek Arabası: Eskiden pusete böyle diyorduk.

Portebe:  Bebekler ilk doğduklarında yaklaşık 2,3 ay mümkün olduğunca yatar pozisyonda tutulmak istenir. Zaten genelde uyuyor olurlar. Uyumuyorlarsa  da endişelenmeyin, zaten bu "genelde uyurlar" çok tartışmalı bir genelleme.
Portbebe de taşınabilir yatak olarak düşünülebilir. Bunların bez olanları da vardır, pusetin bir parçası olarak verilen plastik/aliminyumdan oluşan şekli de vardır.

Baston Puset: Bebek biraz büyüyüp iyice oturduğu zaman hafiften de semirmişse, daha hafif ve daha kolay kontrol edilen ancak daha az donanımlı pusetlere yöneliriz.
İşte bunlara baston puset diyoruz, ecnebiler light stroller / buggy derler.  

Travel System / Seyehat sistemi: Birbiriyle uyumlu parçalardan oluşan 2li veya 3 lü setlerdir. Puset iskeleti, puset oturak kısmı, otomobil koltuğu(ana kucağı)ndan bir de bazı markalarda portbebeden oluşurlar.

Stroller / Pushchair: İngiltere ve Amerika'da pusete verilen isimlerdir. Amazon gibi sitelerde araştırma/karşılaştırma yapmak isteyenler için bu bilgiyi de verelim.


Şimdi, seçimimizde baz oluşturacak bazı bilgilere aşina olalım:

Pusetin yönü ne demektir? 
Pusetler öne veya arkaya bakarlar. Bazıları da her iki yöne de çevrilebilir olur. Yeni doğan bebeklerin yürütme anında arkaya yani yürüten kişiye bakması önerilir. Bunun yararı hem annenin sürekli bebeğini rahatça görmesi hem de bebeğin çevreden fazlaca uyarılıp strese girmemesi olarak belirtilir.

Puset alırken nelere dikkat etmeliyiz? 
Öncelikle ihtiyaçlarımızı belirlemeliyiz. Ne kadar sık arabayla sehayat edeceğiz? Bagaj büyüklüğümüz nasıl? Mesela bagaj küçükse tekerlekleri küçük olan pusetler makbuldur. 
Anne bebek tek başlarına otomobil ile bir yerlere gidecekler mi? Bu durumda annenin hızlı ve kolayca katlayabileceği bir puset lazım. 
Yaşadığımız yerde ne kadar merdiven var? Eğer en fazla 10 basamaktan oluşan merdivenler var ise büyük tekerlekliler daha kolay indirilip çıkartılır. 
Bizden başka bakacak kişilerin rahatça kullanabileceği modelleri de düşünmek gerekir. 

5 nokta emniyet kemeri ne demektir? 
Bebeğinizi bu "standart güvenlik kemeri" ile donatılmış bir pusette kemerle bağladığınızda düşme riskini ortadan kaldırıyorsunuz.
Bu kemerin bebeğinizin önünüzdeki 1 senede en nefret ettiği şeylerden biri olacağına bahse girerim. 


İkizler var ise? 
O zaman bu yazıyı okumaya bile zamanınız yoktur muhtemelen. İkizler için ürün seçimi bambaşka bir yazı konusu muhtemelen ama özetle , ikisi yan yana veya arka arkaya birleştirilmiş modeller var. Arka arkaya olan modellerde bebeklerden biri pek manzara göremiyor olur diye biliyorum.

Yaş dönemleri ve Pusetler arasındaki ilişki?.
Yeni doğan bir bebeği 180 derece yani tamamen yatan bir pusete koymanız gerekir. 6 aydan itibaren kullanılan modeller yeni doğan bebeklere bu sebeple uygun değildir. 
Bebekler tam olarak 6 aydan itibaren oturabilir pozisyona geçer. 
Tombul bir bebeğiniz var ise, pusetin kaldırabileceği ağırlık bilgisini de değerlendirmeye almak gerekebilir. Çok hafif ve rahat görünen bir baston puset 20 kilo üstü çocuğu oturtunca hiç kıpırdamıyor olabilir.

Doğumdan itibaren kullanılan (yani tam yatan) baston niteliğinde pusetler de var. Ama bunlar da çift yön özelliği veya üzerine oto koltuğu yerleştirme özelliği olmaz.

Aksesuarlar?
Pusetinize takacağınız bir "dağcı" askılarından esinlenmiş puset askısı market alışverişlerinde size çok yardımcı olacaktır. Yine puset arkasına takacağınız bir file ile ıvır zıvırları ( yolda ağladığında oyalansın diye taşıdınız şeyleri) koyabilirsiniz.
Pusetin mutlaka bir yağmurluğu olmalı. Bu yağmurluk, yağmurlu olmayan rüzgarlı bir günde de çok işe yarayacaktır. Eğer yaz günlerine denk geldiyseniz güzel bir şemsiye aksesuarı ile bebeğiniz güneşten dolayı rahatsız olmasını engelleyebilirsiniz.
Kışın ayaklarına battaniye etkisi yaratacak fermuarla monte edilen bir örtüsü oluyor, pusetinizi edinirken bunu da sorabilirsiniz.

Markalar? 
Ben şahsen markalardan çok size uygun olan özelliklere sahip bir pusetin önemli olduğunu düşünüyorum. Çok yüksek fiyatlara edinilen pusetlerin özellik olarak size uymayan durumları, eksikleri olabilir.  Ama görüntü olarak gerçekten çok şık olabiliyorlar.


Uyku sizinle olsun , sevgiler


Ceren 

11 Kasım 2015 Çarşamba

Ürtiker Maceramız




Geçen gün büyük oğlum yataktan kalktığında bayağı öksürüyordu.Kendini kötü hissettiğini ,okula gitmek istemediğini  söyledi.Normalde çok yatak döşek olmadıkça okula yollarım ama bu sefer öksürüğü kötü durduğu için yollamadım. Güzelce kahvaltısını yaptırdım , ıhlamurunu içirdim, öksürüğü kesildi.

O gün dışarıda işlerim vardı. Bir çocuk +1 bebekle dışarıda pek iş halledilmiyor diye bırakacak yer aradım ama kimseyi bulamayınca mecburen üçümüz beraber düştük yollara.
Sonrasında bir ağlayan bebe bir sızlanan çocukla birkaç işimi hallettikten sonra arkadaşlarım aradı. Biz bir yerlerde oturuyoruz haydi sende gel  diye.Açıkçası  fazla şansımızı zorlamadan yanlarına gittim.

Neyse gidip oturduk ama her zamanki gibi büyük  oğlum bir şeyler istedi ben izin vermedim ,sonuçta bana kızdı 1 saat kadar gittiğimiz yerde masanın altında oturdu. Ben de fazla üstelemedim.Konu tatlıya  bağlandı , kargo şirketine uğrayıp eve dönmek üzere dönüş yoluna girdik.
Beraber dükkana girdik ben kafam eğik kargo paketini hazırlarken büyük oğlum yanıma geldi ve `Anne ben çok kaşınıyorum `dedi.Kafamı kaldırıp suratına bakmamla herhalde hayatımın en büyük  şoklarından biri olabilecek bir şok yaşamam bir oldu.Daha 2 dakika önce suratında hiçbir şey olmayan çocuğun bütün suratı kırmızı döküntüyle kaplıydı.Bir de elleri. Bir anda öyle kalakaldım aklıma ilk gelen şey suçiceği oldu.Ama nasıl şoka girdiysem tamam dedim döndüm kargo paketini doldurmaya devam ettim.Yanımdaki adam `Hanımefendi bence siz paketi bırakıp doktora gidin` demese daha da devam ederdim paket bilgilerini doldurmaya.Doktora nasıl gittiğimi bilmiyorum ama yolda giderken döküntülerin kaybolmaya başladığını farkettim. 15 dakikalık yolda çocuğun suratında,ellerinde tek bir döküntü  kalmamıştı.Biz doktora vardığımızda adama ne anlatacağımı düşünüyordum. Halisünasyon görmüşüm gibi daha 15 dakika önce çocuğun her yeri kabarıkken şu anda tek bir kabarık bile yoktu.
Allahtan bu bilinen bir alerji türüymüş;Urtiker. Nedeni yokmuş havadan da olurmuş sudan da olurmuş her şeyden olabilirmiş.

O günden sonra bir daha tekrarlamadı,ben  de annelik serüveninde yeni bir şey daha öğrenmiş oldum.


Gökçe

10 Kasım 2015 Salı

Favori Ürünler 1 yaşa kadar

Oyuncak 

Bizim favori oyuncağımız Sophie oldu. Karakteri olan bir oyuncak sonuçta ismi bile güzel. 7. Aydan sonra pek yüzüne bakmadı sanırım, ama hala oyuncak kutusunda bir yerde duruyor. 

Araba Aynası

Daha önce  Mothercare’de satılan mini minnacık aynalardan edinmiş hiç kullanmayı becerememiştim. Bu sefer baya geniş bir görüş alanı veren kullanımı ve ayarlaması çok kolay olan Munchkin aynasından kullandım. Çok memnun kaldım. Tabi bu ürün bebek arabada arkaya dönük oturulduğu sürece anlamlı. Bebekle yalnız araba kullanacak anneler için harika. Öyle bir durum yoksa ayna almayın,  anlamsız oluyor. 


Anne Çantası
Her iki çocukta da önce postacı veya omuz çantası olarak tasarlanan anne çantalarıyla başlayıp 2. aydan itibaren sırt çantasına geçtim. Özel olarak "anne çantası" da değil, sadece bir kaç gözü olan çok eşya alabilen bana göre şık sırt çantaları. Çantanın içini de şeffaf kilitli poşetlere gruplayarak düzenlediğim için kullanımı çok kolay oluyor.  

Mama Sandalyesi
İlk çocukta chicco, 2. çocukta Graco kullandık. lk mama sandalyemizi durduruğu yerde eskidiği için vermiştik bir arkadaşımıza. Mama sandalyesinde Graco modelini tercih etmemin tek sebebi katlanarak yer kaplamama özelliği olmasıydı. Bizim çocuklar öyle ya da böyle mama sandalyesi kullandı. Günde belki en fazla 1 saat ama o bile bir annenin yaşamında çok hayati oluyor.

Bir ürün var ki eğer çok gezen ve misafirliklere giden bir aile iseniz tam size göre: Taşınabilir mama sandalyesi. Restoranda mama sandalyesi yok mu olsun hemen sizinkini takıverin bir sandalyeye,  viola!!




Yürüteç
İki çocukta da kullanmadım.  Zaten doktorlar kesinlikle kullanmayın diyorlar..Üstüne üstlük evim küçük , kullanımı çok kısa süre olan bir ürün. Bizim bununla tecrübemiz olmadı.

Ev Tipi Anakucağı
Fisher Price sandalyeye dönüşen tip kullandık. Oğlumda bunu parça pinçik olana kadar, yemek yedirirken, uyuturken, televizyon izlerken baya kullanmıştım. Ancak kızım bunu ilk 4 aydan sonra kesinlikle kullanmadı. Bazen oyuncak bebeğini falan koyuyor o kadar. 

Daha önce bilseydim performansını, diğer favori ürünler yazımızda da bahsi geçen Nuna Leaf marka ana kucağını tercih ederdim.

Bebek Yatağı
İlk dört ay mothercare ahşap eşik kullandık. O sallanma haraketinden dolayı açıkçası baya işimize geldi. Sonra, Graco park yatak. Her ikisinden de memnun kaldık. 

Bebek Banyosu



İlk aylarda stokke’nin katlanır taşınır banyosunu kullandım. Yazın yazlığa falan giderken katlayıp yanımda  taşıyordum. Sonrasında şişme bot tipi bir banyo alıp küvetin içine yerleştirdim. Hala onda yıkıyorum. Mothercare aquapod kullanmaya çalıştım ama onu sevmedi ve tombul bir bebek olduğu için onun oturağına rahat oturtamadım.

Pişik Kremi 

Sudocrem en etkili çözüm aldığım krem. Bir de Palmer’s ın bottom butter adındaki kreminden memnunuz, kokusu da çok güzel kurabiye gibi kokuyor.

Süt Sağma Aleti

Ameda’nın çiftlisinden kullandım. Kızım 6 aylıkken işe başlamıştım. İş yerinde vakit kaybetmemek için ve süt salgılamanın azalmaması için bu alete yatırım yaptım. 8 ay boyunca hiç sütüm azalmadan sağabildim. İş yerindeki diğer annelerle yaptığımız sohbetler sonucu da rahatlıkla söyleyebilirim bu alet gerçekten iyi.
Elektrik / Priz sıkıntısı olması durumlarına karşı da manuel pompa olarak “Lansiloh” kullandım. İnanın en faza süt bu şekilde çıkıyor tam boşaltım sağlama açısından. Ancak eller ve kollar çok yoruluyor. 

Beyaz Gürültü

Çoğu anne white noise olgusunu duymuş artık. Harvey Camp'ın da "mahallenin en mutlu bebeği" kitabında önerdiği üzere beyaz gürültü seslerinin bebekleri çok rahatattığı söyleniyor. Ben kızım bebekken telefonuma bununla ilgili uygulamalar yükledim ve dışarıda huysuzlanmaya başladığı zaman bunların baya faydasını gördüm. Uyutmaya çalışırken de mutlaka sakinletirici etkileri oldu. 

Cloud B koyunu da bu tip sesleri çalmasını sağlayan bir oyuncak. Ben seyehat boyundan kullandım. Mesela oldukça kalabalık bir eve gittiniz veya ani gürültüler çıkabilen bir evdeseniz(köpek havlama sesi, korna sesi vs) o zaman bu tip bir “white noise” sesi bebeğinizin dışarıdaki seslerden izole olmasını ve uykusunun bölünmemesini sağlayabilir. 




Evet, bebekle harcanan paraların, kullanılan ve medet umulan ürünlerin sonu gelmez:)
Şimdilik bu kadar, ilerleyen zamanlarda kullandığımız ürünlerle ilgili yeni yazılarımız olacak. 

Ceren