26 Haziran 2016 Pazar

Geri geldikkkkk

Herkeşlere günaydın,
Yazmayalı aylar aylar olmuş. Kendi hayatımda baya değişiklikler oldu. En önemlisi işe döndüm , 2 hafta sonra da diğer doğum yapan 3 anneyle birlikte işten çıkarıldım. Sanırım bu bambaşka bir yazı konusu.... Ama onu da yazacağım. Nitekim bu kadar doğum izninden sonra mart ayında resmi olaral ev hanımlığına terfi ettim. Bunları da inşallah uzun uzun yazıcam ama şimdi kafamda bambaşka konular :)
Okullar tatil olunca büyük oğlanı hem enerjisini atsın hem küçükle uğraşmaya çok vakit bulamasın diye yaz okuluna yazdırdım yarım gün. Sabah 9 öğlen 12:30 arası yarım gün. Bu saatler arası rahat etmem lazım normalde di mi ama hayırrrr zinharrrr rahat edemem ben. İnsan insanın kurdu ya benim başka insanın kurtluğuna ihtiyacım yok kendi kendimi hallediyorum sağolayım.
Sabah 9 da getiriyorum okula bebek de yanımızda öğlen 12:30 a kadar burda bekliyorum. Küçük oğlanı da burda kahvaltı ettiriyorum , uyutuyorum , oynatıyorum.
Peki neden :))))
İçime sinmiyor. Sabah ilk ders yüzme. Yüzmedem çıktıktan sonra 6-14 yaş arası 30 oğlan çocugu doluşuyor bir odaya giyiniyorlar. E bizimki nasıl giyinir, e biz bu çocuga devamlı mahrem yerlerini gösterme eğitimi verirken nasıl olacak bu iş derken yine o giyiniyor ama bm havlu tutup nasıl usturuplu giyinmesini öğreticem diye bekliyorum ders sonralarını. Millet çocugunu kampa yatılı yollar bende hala  bu tür eğitimler vereyim :) Neyse bu da gelir bu da geçer diyip hayırlı pazartesiler diliyorum.

Gökçe

28 Şubat 2016 Pazar

Bir Adam,Bir Kedi,Bir Ölüm


Şu ev düzenleme furyasına takılmışken Mari Kondo kitabın bir bölümünde kitaplarınızı da atın diyordu.Atmak değil ama başkalarına vermek onlarında okumasına katkı da bulunmak mantıklı diye düşünmüştüm.

Sonra şöyle kitaplığımdaki kitaplara baktım be hepsini versem bile içlerinde ayrılmak istemediğim kitaplar olduğunu gördüm.Zülfü Livaneli kitapları.Herhalde bütün kitaplarını alıp okuduğum tek yazar kendisi.

Kendisinin çok ünlü olmuş, herkesçe okunan kitapları var.

Mesela "Mutluluk".Hatta başrolünde Özgü Namal`ın, Murat Han `ın ve Talat Bulut`un oynadığı filmi bile çekildi.

Mesela "Serenad" ,kitap baya popüler oldu.Ne zaman gitsem D&R`ın listesinde 1 numaradaydı.

Ama gel gelelim benim favori kitabıma.Kitap kurgusu itibariyle siyasi içerikli.Ama nedense ben kitabın siyasi kısmıyla hiç ilgilenmedim.Kitabın baş kahramanının içselliği beni çok etkiledi ve sarstı.

Hatta komiktir kitabı bir kaç kez okudum, hatta daha komiği çevremdeki kimseyi bu kitap benim kadar sarsmadı.

Buraya kitabın kısa konusunu da yazayım bari;

Aslında siyasetle hiç alakası olmayan bir adamın çeşitli olaylar sonucu( ki bu kısmı anlatmıyorum,süprizi olsun o da kitabın) İsveç`e göçüşü ve orada yaşadıkları. Eğer okumadıysanız bir şans verin derim.

Bu arada kitabın ismi de yazının başlığı :)))

Gökçe

25 Şubat 2016 Perşembe

Boşanma sürecindeki çocuklu ailelere tavsiyeler




Geçenlerde bir "sınıf arkadaşıyla oyun için buluşma" esnasında, fark ettim ki arkadaşımızın annesi bize farklı bir adres veriyor.
Zaten yeni taşındıkları yepyeni bir sitede yaşıyorlardı. Ben de merakıma engel olamadım "hayırdır" ı çakıverdim.

Fısıldamalı bir cevap geldi malesef. "Babamız eski evde kaldı, biz buraya taşındık. "Henüz 2 hafta oldu".

Sonra içeri geçtik çocuklar bir yandan oynuyor, kadıncağız bana çay demlemiş börekle sunuyor falan. Açıkçası pek de tanımıyorum, sadece çok cici bi kadın olduğunu düşündüğüm bir sınıf annesi olarak biliyorum.


Neyse efendim, arada mutfaktayken birazcık daha bilgi alabildim.

Sonra benim de küçükken annemin babamın boşandığını söylediğim zaman kadın bir anda daha rahat hissetti kendini.
Orada da söylediğim, kendim tecrübe ederek yaşadığım bazı temel notkaları buraya da paylaşmak isterim.


Mutlaka her ailenin farklı bir boşanma hikayesi ve her çocuğun da farklı karakteri var. Ama ben kendi adıma geriye dönüp baktığımda yapabildiğim değerlendirmeleri paylaşmak istiyorum.



  •  Çocuklar bu durumu "kendi suçları" olduğuna çok çabuk inanırlar. Benim de sorunların kendi yaramazlıklarım ve davranışlarım yüzünden olduğuna inandığım bir dönem olmuştu. Hele hele, çocukla ilgili konularda çocuğun yanında çatışmaya düşüp sonra da "senin yüzünden kavga ediyoruz, sen geç yattığın için" gibi çok ölümcül olabilecek laflarla destekliyor olabilirsiniz. Siz orada sadece çocuğu erken yatırmaya çalışıyor olabilirsiniz ama çocuğun aklına takılan onun yüzünden kavga ediyor olduğunuzdur. 

  • Annenin üzülmesi, bir çocuk için gerçekten çok yıkıcı bir şey. Biliyorum çok çok zor bir dönem. Biliyorum hayat çok zorlaştı ve içinizde her daim bir burukluk ve üzüntü var.Ama mutlaka yüzünüze arada bir de olsa güler yüzünüzü takının, güçlü durun. Çocuğunuz en çok sizin yansıttığınız durumunuza üzülecektir. Siz mutlu olursanız günlük yaşantısında çocuğunuz da çok daha huzurlu olacaktır. Onlar için geniş kavramlardan daha önemli olan şey günlük yaşantılarının nasıl geçtiği aslında. 

  •  Evden ayrılan, yani çocukla daha az görüşecek taraf, büyük ihtimal baba,kişiye çok iş düşüyor. Çocuğun kafasında sürekli dönüp duran konu bu ebeveynini kaybettiği. Bunu destekleyecek hiç bir şey yapmayacağınız gibi, onu ne kadar sevdiğinizi ve ondan ayrılmanın aslında "keyfi" bir durum olmadığını mümkün olduğunca fazla  hissetirmelisiniz.

  • Benim takip ettiğim kadarıyla babaların yaptığı şeyler, çocuğu alıp babaannenin yanına götürmek, akrabaların yanına götürmek. Bunun bende uyandırdığı izlenim babanın çocuğuyla baş başa kalmaktan korktuğu/zor geldiği oluyor açıkçası.Babalar mutlaka ama mutlaka çocuklarıyla baş başa da uzun bir süre geçirmeliler. Tabi ki aile ile de görüşmek çocukların sevdikleri tarafından şımartılması da harika. Ama baş başa zaman, sinema, lunapark, yürüyüş, ne olursa artık, mutlaka gerekli.


  •  3. Kişiler: Bu çok karışık bir konu. Tabi ki zaman ilerledikçe hayatınızda yeni birileri olabilir. Bu konuda anneler daha "sağduyulu" davranırken, babalar malesef çocukla olan görüşmelerine hemen bu 3. kişiyi dahil etme derdinde oluyor. Bence hiç tanıştırmayın daha iyi:) Bunu düzgün yapmanın ve çocuğu üzmemenin bir yolu yok çünkü. Yaş ilerlerdikçe, çocuklar zaten kendiliklerinden anne babalarının mutlu olmasını,  biriyle tekrardan evlenmesini kendileri ister duruma geliyorlar.Ama hemen değil.İşler çok ciddiyse ve çok kısa süre içerisinde evleniyorsanız durum farklı. Mutlaka bir psikolojik danışmandan detsek alınmalı bu durumda diye düşünüyorum.

  •  Medeni olun. Medeni olmanız sizin için değil çocuğunuz için ölümcül olduğunu unutmayın. Eski eşinizle telefonda "rahat" konuşmanın bir yolunu bulun. Çünkü konuşacaksınız. Doğum günü partilerinde karşılaşacak, okul karne günlerinde mecburen görüşeceksiniz.Gerekirse bunu uygun bir zamanda oturup konuşun ve planlayın.


  • Çocuğun öğretmenleriyle konuşun ve okulda çok ciddi desteklenmesini sağlayın. Ben ilk okul 4/5 dönemindeydim. Bazı derslerde defter tutmayı tamamen bırakmış , kursta ders kırmaya başlamıştım. Sınıf öğretmenim, demek ki haberi vardı, çok üstümde durup desteklemişti neyse ki. Çocuğun okulda yaptığı "garip" haraketlerin hassasiyetle karşılanması gerektiğini okul bilmeli mutlaka.


Sevgiler,

Ceren

24 Şubat 2016 Çarşamba

Yorgun annelere kıyağımızdır


Çocuklar bebeklikten çıktıkları andan 5,6 yaşına kadar, hatta Gökçe'nin durumunda daha da uzun, size sararlar da sararlar bütün oyunlarda siz de katılın isterler. Onlarla hoplayıp zıplayıp habire "mış" gibi yapacak daha da önemlisi bunları 50. kez yaptığınızda da eğleniyor görünmelisiniz.

Bazen gerçekten sıkılmaktan da öte, yorun veya hasta olabiliyoruz. Bu durumlarda kurtarıcı olabilecek hem de vicdan azabı duymadan çocukların hala oynadıklarını düşündükleri oyun listesi hazırladık.

Biz ana başlıkları veriyoruz, gerisi hayal gücünüze kalmış:

Yorgun anneler için çocuklarla "yatarak" oynanabilecek oyunlar listesi


  • Uyuyan ve horlayan baba oyunu
  • Ambulansçılık
  • Doktorculuk
  • Sorunu olan kaplancık
  • İlgilenmiyorum oyunu
  • Kırılmış kurtcuk
  • Ben bir battaniyeyim oyunu
  • Sessiz dağ oyunu
  • Ölü denizanası oyunu
  • Etrafımda dön oyunu
  • Anne bir kaya olmuş oyunu
  • Görünmezlik oyunu
  • Göbeğimi gıdıkla oyunu

Sizlerin de ufaklıkları en az eforla oyalayabildiğiniz fikirleriniz varsa lütfen paylaşın:)

Ceren

21 Şubat 2016 Pazar

Ilkokul Maceralarımız


Bu tarz yazılara ay yine mi okul yazısı diyor olabilirsiniz. Ama inanın şu anda çocuğu 4-5 yaşında olan,yakında ilkokul velisi olacak anneler iiçin bu yazılar valla amme hizmeti. Keşke ben de önceden rastlasaydım da naif ,herşeyi ince ve pembe zanneden dünyam bu kadar sertleşmeseydi :)))

Normalde çevrenizi hayatınızdaki insanları seçiyorsunuz ona göre de etkileri oluyor. Ama çocuğunuz okula gittiği anda oradaki çevrenizi seçemiyorsunuz. Sizin gibiler var, bir de "bu insanlar cidden gerçek mi yok canım daha neler" olan var.

Bu gözler bu 2 sen de öğretmen masasından yazı sınavı yapılmış defterleri alıp sanki çocuğunun el yazısıymış gibi düzelten anneler mi görmedi, öğretmene yılbaşında lokum+yılbaşı çiçeği+altın alan anneler mi görmedi,gizli kurulan whatsup gruplarında öğretmenin doğumgünü hediyesi ne olacak tartışmaları mı görmedi( ki bu sene sıkı hazırlanıyorlar zannımca gökyüzüne isim yazdırıp havai fişek patlatacaklar), öğretmene gidip hocam dünkü soru da şurada takıldım nasıl yapayım diyen 30 küsur yaşında anneler mi görmedi.

Hahaha ama intikamımı çok pis almış olabilirim bu haftasonu. Öğretmen ödev olarak kartona Istanbul kartpostalları yapıştırın demiş. Ben ne yaptım. Whatsup grubuna ' Ay öyle ödev vermek olmaz,biz İstanbul'daki bir tarihin eserin maketini yapmayı düşünüyoruz "yazdım. Yarın okula gittiğimizde Sultan  Ahmet Camii'nin gerçeğe yakın halini göreceğime eminim. Ben 2 kartpostalı kartona yapıştırırken öbürlerinin maket yaparak bütün hafta sonlarını berbat ettiklerine eminim.
Nihohoho yaşasın kötülük:))))

Gökçe

18 Şubat 2016 Perşembe

Çocuk davranışları ve altın tabakta sunma hikayesi




Belki biliyorsunuzdur, yazılım sektöründe çalışmıştım senelerce. Çeşitli müşterilere bir çok yazılım/program projeleri yapmışlığımız var.
Neyse, orada öğrendiğim çok önemli bir kural vardı. "Müşteriye hiç bir şeyi atın tabakta sunma!"

Açıklaması şu, müşteriye anlaştığınız ve onun ihtiyacını karşılayan şeyler dışında ekstra bir şeyi zamanından önce ve "bedava" ya vermemelisin.Verirsen bu artık senin her zaman yapman gereken bir sorumluluk olur ve müşteri değerini de bilmez. Zamanı gelince ve müşterinin gerçekten ihtiyacı olduğunda bunu vermelisin.

Daha sonra çocuklarımı büyütürken bu laf hep aklıma gelirdi. Zira mesela bir restorana gittiğimizde çocuğum için "baştan gezsin etrafa bakınsın hevesini alsın, sonra mama sandalyesine oturturum" diye düşünürdüm.
Ama bu hep ters teperdi. Bu sefer ne önce ne sonra asla oturmazdı bir kere  o serbestliğin tadını alan çocuk. Çocuk dediğin "avans" mantığını anlamıyor.

Diyelim ki bir  "zaman" kısıt koyacağım oğlana, 15 dakika tv izle sonra ödevini yap gibi, bu da her zaman ters teptiği gibi bir de başta verdiğin iznin de hiç değeri kalmıyor.

Arada bir rahat etmek için biz anne babalar tableti / ipad'i çocuğa sunarken de aynı kural işliyor.
Eve arkadaşı geliyor. Eğer ta en başta bir yarım saat verirsem izin, sonraki 2 saatte alamıyorum ellerinden.

Ama en baştan izin vermezsem en azından uzunca bir süre başka şeylerle oyalanıyor ve hatta bazen hiç tableti ellerine almıyorlar.

Siz ne dersiniz, çocuklara avans mutluluklar vermenin aslında işe yaradığı oluyor mu?


Ceren

16 Şubat 2016 Salı

Bebek Odası

İşe başlamadan önce evdeki düzeni biraz olsun oturtmak istiyorum.  Bunlardan biri de bebeğin oda durumu. 2 yaşına kadar bizim odada diye düşünüyorum. Ama yine de bir de kendi alanı olmalı.Çünkü abisinin de var. Ilk başta abiyle aynı odayı kullanırlar diye düşündüm ama yaş farkımız oldukça fazla. Abinin kendi odası,kendi düzeni var. E hadi onu da bozmayalım dedik. Şimdiye kadar biz bebekle küçük odada aynı yatakta yattık. Düzeni aynı oda ayrı yataklara çevirmeye çalışıyorum. Ama o da co-sleeping denen şey olsun istedim. Belki sizden de fikir gelir,akıl akıldan üstünde diye aklımdakileri şimdi buraya yazıyorum.

Şimdilik odaydı,takımdı istediğimiz için şimdilik İkea'daki yataklara bakıyorum. En içime sinen de sanki şu aşağı resimdeki oldu. Modeli Ikea Gonatt.
Bebek Yatağı

Yandaki korkulukları çıkartırım,eğer benim yataktan kısa kalırsa da altına yükseltici yapar co-sleeping konumuna getiririm diye düşündüm.

Bu gece için düşündüklerim. Bir de gündüz için düşündüklerim var. Bu aralar Montessori sistemine sarmış vaziyetteyim. Sistemi de biraz ucundan köşesinden yakalamak için gündüz yer yatağı planım var. Yine ince bir sunta üstünde yatak düşünüyor. Gündüz bebek burAda yapabilir. Içinde sadece çekyat ve ufak bir kütüphanenin bulunduğu küçük bir odamız mevcut. Odada kütüphane sabit kalır ,alt rafları boşaltıp miniğe ait kitapları koyarım,bir de cd çalar alırım diye düşündüm. Çek yat yerine de bir sürü minder alırsam bebeğe de kendi özel alanı olur diye düşündüm.

Şu Montessori sistemini de iyice takip ediyorum. Yüzeysel uygulamaktansa bütün mantığını öğrenip aklıma yatanı uygulamak istiyorum.

Bir de bebeğin odası için 2 tane kafamda koyduğum  eşya var. Biri cafenohut diye bir blogda gördüğüm haritadan yapılmış kelebekler,diğeri de kepçeden bir bulut ve ondan düşen rengarenk damlalar. Onun resmi pek çok yerde var ,kendim yapmak istiyorum. Yapınca paylaşacağım:)))





Gökçe



15 Şubat 2016 Pazartesi

Hay bin kunduz dedirten annelik anları


Çocuklarla ilgili bir çok günü oh bugünü de kazasız belasız atlattık diye bitirirken, bir çok zaman da bu kadar da olmaz dedirten aksilikler bizi buluyor. Aşağıdaki maddelerden bir çoğu benim şahsen başıma geldi. En kötü günümüz böyle olsun tabi, o ayrı...

1.  Çocuğunuzun bir oyuncağını aylardır onunla oynamadığı için atarsanız,tam o gün o oyuncağını sorar.

2. Uyuyan bebeğinizi taa arabanızdan evinizdeki yatağına kadar uyandırmadan taşırsınız, tam o anda hapşırığınız gelir.

3. Kızınız size baleye gitmek için aylarca yalvarır, derse yazdırdığınız gün siz ödemeyi yaptıktan sonra artık jimnastiğe gitmek istediğini söyler.

4. Çocuğunuz kırk yılın başı brokoli yemek ister ve o gün evde yoktur.

5. Birine bebeğinizin güze uyuduğunu söylersiniz ve bir daha uzun gündüz uykusu uyumaz.

6. Tam artık bebeklik eşyalarını dağıtmaya karar verip dağıttıktan sonra hamile kaldığınızı öğrenirsiniz.

7. 2 günlük bir yolculuğa gidip bir yığın bavul hazırlarsınız ve gittiğinize bir bakarsınız en basit şeyi unutmuşsunuz mesela bebek bezi.

8. Siz çocukları gezmeye götürmek için acayip bir hazırlık yaparsınız ve tam oraya vardığınızda uykuya dalarlar.

9. Bebeğiniz uyurken tam kendinize vakit ayrırmak istediğinizde , siz daha ne yapacağınıza karar veremeden bebek uyanır.

10.Çocuğunuzun ne güzel konuştuğunu eşe dosta göstermek istediğiniz an tek kelime bile etmez.

11.Çok kısa bir gezinti olacağı için yanınıza yedek kıyafet ve bez almadığınızda bebeğiniz ya kusar ya kaka yapar.



Sizlerin başına gelen murphy aksilikleri neler oluyor genelde?

Ceren


14 Şubat 2016 Pazar

Veli Toplantımız


Bu pazar veli toplantımız vardı. Toplantı tarihi 14 Şubat. Toplantının pazar olduğunu duyan bütün çocuklar itiraz etmiş" Ama öğretmenim pazar günü Sevgililer Günü,anne babalarımız nasıl gelsin" komik olan bütün veliler buna çok güldü. Istinasız hepsi " Sanki şimdiye  kadar devamlı Sevgililer Günü kutladık da bugün sorun oldu toplantı olması" dedi.

Demek çocuklar analar babalar Sevgililer Günü kutlasın istiyorlar. Daha ziyade annesiyle babası birbirini sevsin ve belli etsin istiyor. Benim büyük oğlanda da farkediyorum,en ufak bişeyde sözleri hep" hadi aile aile film izleyelim,hadi aile aile Uno oynayalım, hadi aile aile şunu yapalım bunu yapalım" Oradaki aile aile kelimesi aslında konunun özü.

Bugün toplantıda yine öğretmeninizin sitemlerini dinledik. "Inanılmaz yaramaz ve söz dinlemezler " diyor. Gerçekten sınıfa giriyorum sınıfın içinde kovalamaç oynayanlar mı istersiniz,yere 2.80 uzananlar mı istersiniz. Hep aklımdan geçiyor bizde çocuktuk ama okulda davranışlarımız bu kadar çığırından çıkmış değildi. Ama sonra düşündüm biz sokak çocuklarıydık. Ben hava fırtına olmadığı sürece hergün sokağa çıkar oynardım. Eğer İstanbul'da sitede oturmuyorsanız çocukların sokağa çıkması daga nadir rastlanan bir olay.E bu çocuklarda okulu sokak gibi görüyorlar demek diye düşündüm. Üstüne bir de velilerin benim çocuğum herşeyi yapabilir tavrı tam tuz biber.

Bizimki bir devlet okulu ve veliler vu kadar öğretmene,müdüre,okula karşı söz dinlemez,kurallara uymaz bir tutum sergiliyorken,özel okullarda durum nedir merak ettim....

Mesela öğretmen çok basit bir kuraldan bahsediyor. Bunlar daha küçük ,0.5 kalem tehlikeli olabilir demişti okulun başında. Bende bütün kalemleri normal kurşun kalem aldım. Son 1 aydır oğlum devamlı söyleniyor" anne ben 0.5 uçlu kalem kullanmak istiyorum". Bende ısrarla sınıfın kurallarına aykırı diye kabuk etmiyordum. Bu hafta öğrendim ki sınıfın %90 çatır çatır kullanıyormuş ,bizimki de derste arkadaşından izin alıp kullanıp geri veriyormuş. Bu sefer buna da üzüldüm,çok katı davranışım demek ki kurallar diye diye. Bende aldım kalemi ama hala doğru mu yaptım hata mı ettim bilmiyorum.

Daha önemliama sınıfta bir çok öğrenci tarafından delinen kurallarda var,onlara kesinlikle uyuyoruz ama bazen önemsiz şeylerde kural esnetilebilir diye düşünüyorum şimdilik.....

Gökçe

12 Şubat 2016 Cuma

Haftasonu gelirken...


Bir sevgililer günü daha geldi çattı. Biz çocuklu insanlara dönüştüğümüzden beri yıl dönümü dahil özel günler önemini kaybetti. Hani çocukları bırakıp yemeğe falan giden, özel günlerini ihmal etmeyen insanlar var mı var, tebrik ediyorum. Ben bir ara çok boşladım bu konuyu, alıştık bir güzel, daha da dönüşü olmaz herhalde:)

Neyse efendim, bu hafta da bitmek üzereyken geçen haftada radarıma yakalananlarda bir demet size. İşte beni eğlendiren, şaşırtan bazen de düşündürenler:


1. Bu resmi instagram'da Gwyneth Paltrow paylaştı. bilin bakalım kim bu çocuklar? Evet, soldaki Chris Martin ve Gwyneth paltrow'un kızı Apple(bu nasıl isim konusunu herkes içinden bir düşünsün tamam mı) sağdaki de Beyonce'un kızı. baya iyi arkadaşlık etmişler gibi duruyor değil mi? 


2. Bu dede de kim? Aman allahım Bon Jovi dede olmuş. Yani kabul edelim muhteşem yaşlanmış sonuçta ama gene de ağlamak istedim ilk gördüğüm anda.... 
3. Gwen Stefani'nin makyajsız hali... Senelerdir bunu görmeyi bekliyordum zira hep aşırı makyajla gezen bir kadın. Zannediyordum ki heralde makyajsız bir şeye benzemiyor. Meğerse böyleymiş.  E be kadın napıyorsun tek boynuzlu at kanı mı içiyorsun bu yaşta bu güzellik gençlik. 




4. Beni çok eğlendiren bir video, yetişkinler eğer küçük çocuklar gibi davransaydı nasıl görünürdü videosu. hahah gerçekten çok acayip oluyor bu şekilde izlemek, haraketler hepinize tanıdık gelecek.





5. Yeni bir baba youtuber keşfettim, bebek de çok tatlı, adamcağız videoları baya da uğraşıp editliyor ve baya komik sahneler oluşuyor. Röportaj videolarını da tavsiye ederim...



Evet bu haftalık bu kadar, iyi haftasonları herkese!

Ceren


11 Şubat 2016 Perşembe

Bakıcı Üzerine Konuşmalar


Büyük oğlum karşımda ateşli yatıyor,küçük içerde  mısın kırın ederek uyuyor. Bende kafa bir dünya.

İşe geri dönmeme 3,5 hafta kaldı. Ama geçen hafta aldığım telefon neticesi şirkette yeni gelişmeler olduğunu,belki geri dönemeyeceğimi öğrendim. Zaten dönesim yoktu sevinsem mi,sevinmesem mi bilemedim. Hayır eğer döneceksem daha bakıcı işini de halletmedim.

Kafamda deli sorular, oturup Serdar Ortaç dinleyesim var. Belki havamı bulurum.

Şu bakıcı işi cidden önemli. En yakın arkadaşlarımdan biriyle 4 gün arayla doğum yaptık,büyük çocuklarımızın arası da 3 ay. Onun ki kız ki ne kız:))) Doğduklarından beri aynı okullara gittiler,şimdi de aynı ilkokulda aynı sınıftalar. Hatta kız onları beşik kertmesi yaptığımızdan korkarak en son annesine doğduğumdan beri başka erkek görmedim yeter diye isyan ediyormuş.

Neyse bakıcı konusuyla alakasına gelicem. Bugün annesinin işi vardı,ikisini de okuldan ben aldım.
Bizim eve geldik. Canları istemedi ayrı takıldılar,kız da benim yanıma geldi muhabbete."ee Gökçe abla bakıcı işini naptın " dedi. " valla biz bir şey yapamadık da siz buldunuz di mi " dedim. " He bulduk ama benim içime hiç sinmiyor"dedi."hayırdır ? " dedim." Kadın hep gülüyor ,herseyi anlatırken gülüyor. Güleç olmak güzel ama bu fazla gülüyor. Bu kadar herseye gülümseyerek cevap veren bir insana güvenemem ben. Insan bazen suratta asmalı,ciddi olmalı " dedi. Tabi ben şok, kız baya karakter tahlili yapıyor. Işim ilginç tarafı devamlı gülümser sürat ifadesiyle dolaşan insanlardan ben de hazetmem,ben de bir şeyler sakladıklarını düşünürüm. Ilk defa bunu başka birinden hemde 8 yaşında bir çocuktan duymak garip geldi.

"  Benim gibi suratsız olsun yani " dedim. " Evet ben seni çok doğru buluyorum, sen hem gülüyorsun hem ciddi olmasını da biliyorsun. Hem sen bu aralar işe gitmek de istemiyorsun ,annem bakıcı parasını sana versin,sen iki bebeğe de bak " diyince baya güldüm.

Nedense kendimi hep bu konuda yalnız bulurdum. Yerli yersiz gülen insanlardan tek ben hoşlanmıyormuşum gibi kendim gibi birini bulunca baya mutlu oldum.8 yaşında bile olsa:))))


Gökçe

8 Şubat 2016 Pazartesi

Diş Buğdayı Partisi

İlk oğlumda da geleneksel şeyler yapmıştım ama 2.sinde iyice  dibine vurdum.5,5 aylık ilk dişimizi çıkarınca da bir "Diş Buğdayı" şart oldu.



Diş buğdayını 15 tatilde yapalım deyince de  baya çocuklu büyüklü bir grupla yaptık diş buğdayı partimizi.

İlk olarak hediye olarak ne vereceğimi düşünmeye başladım. Böyle kokulu savundu , lavanta keseliyi vermek istemedim. İçlerine diş fırçası+diş macunu koyup çocuklara dağıtılmak üzere keçe küçük çantalarda karar kıldım. Kızlara pembiş,erkeklere maviş. :)))



Sonra çocuksuz gelenlerin  de olacağı aklıma geldi. Eee dedim, şimdi onlara vermemek ayıp olur. Onlar içinde ufak kavanozlar alıp son gece üstlerine kurdele yapıştırdım. Sonra da içlerine lokumlar koydum.

Bir de diş şeklinde paketli kurabiye siparişi verdim.

En önemlisi buğdayı kaynattım,azıcık pudra  şekeriyle karıştırıp içine tuzsuz kuruyemişlerden koydum. Kâselere bölüştürüp ikram ettim,çünkü içine para yerine yarım gram altın koydum.  Dostlar alışverişde görsün misali:))))



Diş buğdayı sırasında herkesten istediği kâseyi seçmesini rica ettim. Herkes hemen kâselerini seçti. Sırayla kâselerin içinde altını aradık ama bulamadık. Artık herkes " Gökçe sen altın yerine narin altın tozumu koydun " diye baya dalga geçerken artık, Cerocan geldi son kalan kâseyi aldı ve bingooo altın Cerene çıktı.

Sağolsun davet ettiğim herkes geldi. Insanların sevenlerinin olması çok güzel. Hatta Cerenciğim işinden izin aldı da geldi.

Bir sürü güzel yiyeceklerde  yaptık. Öncesinde oturduk bir güzel hepsini yedik,çayımızı içtik,muhabbetimizi ettik. Herşey çok güzeldi. Çok hoş bir gün geçirdik.





En sonunda tabi Emir'in önüne bir sürü malzeme yığdık. Arkadaş dil buğdayı ruhuna uygun olarak gitti direk dil macununu seçti. Bizde bunu kendisinin dişçi olacağına yorduk.


Diş buğdayı,adım çöreği falan bahane pasta çörek yiyip çoluk çocuk muhabbet etmek şahane:)))

Gökçe

7 Şubat 2016 Pazar

Çocuklar için uyku öncesi hikayesi:"Bulutlar için müzik"

Çocuklar okul öncesi çağda hep hikaye dinlemek isterler. Ben kendim bir noktada tıkanır, bulduğum hikayeleri de pek beğenmezdim. Kısa ama umut verici ve şaşırtıcı hikayeler olsun isterdim. Bu da o zamanlarda bulduğum hikayelerden biri. Belki sizler de çocuklarınıza anlatmak istersiniz.


BULUTLAR İÇİN MÜZİK 

Bir zamanlar minicik bir ülke varmış ve çook uzun zamandır kuraklık yaşıyormuş.
O kadar uzun bir zaman yağmur yağmamış ki insanlar artık kötü hasatlardan dolayı açlık çekmeye başlamış.

Bir gün müzisyenlerden oluşan bi grup seyahat ederken bu ülkeye uğramış. Ama ülkedeki sorunlardan dolayı hiç kimse müzik dinlemek istemezmiş.

Müzisyenler itiraz etmiş "Ama müzik sorunları aşmanıza yardımcı olur" demişler. Ama kimse buna ilgi göstermemiş ve inanmamış.

Müzisyenler neden yağmur yağmadığını bulmaya çalışmışlar. Durum çok garipmiş çünkü gökyüzü tam yağmur havasında görünüyormuş bulutlu ve karanlık.

" Aylardır bulutlar geziyor ama bir damla yağmur yağmadı" demişler insanlar.
" Merak etmeyin" demiş müzisyenler "biz ülkeye yağmur getireceğiz".


En yüksek dağın tepesine gidip provalara başlamışlar.

Müziği duyan herkes meraklanmış ve dağa doğru gitmiş.


Kalabalığı gören orkestra şefi konseri başlatmış ve müzisyenler de çalmaya başlamış.
Enstrümanlarından küçük, tatlı nameler çıkmaya başlamış ve yüksele yüksele bulutlara kadar gitmiş.

Müzikleri çok keyifli, mutlu ve eğlenceliymiş. Notalar bulutların yumuşak ve tombul göbeklerine dokunmaya başlamış.

Gökyüzü bir anda kocaman bir gıdıklama oyununa dönüşmüş. Koca koca bulutlar şimşekler çakarak kahkahalar atmaya başlamışlar.

Müzisyenler çalmaya devam etmiş ve bir süre sonra bulutların gülmekten gözlerinden yaşlar gelmiş ve bütün üklenin üzerine gözyaşlarını dökmeye başlamışlar.

Ülke sonunda beklediği yağmura kavuşmuş.

Bu müzik yağmuru sonrasında ülkedeki herkes bir enstrüman çalmayı öğrenmiş ve sıraya dağa çıkıp bulutları mutlu edecek nameleri çalmayı hiç ihmal etmemişler.

Bitti.


Ceren

4 Şubat 2016 Perşembe

Haftasonu gelirken...

Bir haftayı daha tamamlamak üzereyiz.

Geçen hafta radarıma takılanlardan bazı seçmeler:


Geçen hafta gelen enteresan haberlerden biri, Barbie'ni yeni görünümü oldu.
Çok tartışılan mükemmel fiziğe sahip "Barbie" görünümü artık bazı değişikliklere uğramış ve tam 7-8 farklı çeşit Barbie piyasaya sürülüyor.



Curvy - yani kıvrımlı hatlara sahip bir barbie olduğu gibi, petite yani kısa boylu ayrıca farklı saç tipler ve renklere sahip barbie'ler geliyor.
Barbie bu değişimiyle geçen haftanın time dergisine kapak oldu.




Geçen hafta çok feci tatlı iki çocuğun resimleri çıktı karşıma.
Birincisi benim "Japon Amelie" adını taktığım şeker mi şeker bir japon kızının maceralarını konu alan foroğraflar.

Galerinin tamamına erişmek için : Link

İkinci olarak da evlerinde evcil hayvan olarak bir ördek besleyen ailenin çocuklarıyla ördeğin arkadaşlıklarının fotoğrafları. 

Galerinin tamamına erişmek için : Link


Bu haftalık da bu kadar, herkese iyi hafta sonları. 








2 Şubat 2016 Salı

Evcil Hayvan Sorunsalı



Küçük bir çocukken evde evcil bir hayvanım olsun isterdim ama bizimkileri bir türlü razı edemezdim. Sonra sokakta bir yavru kedi beslemeye başladım. Adını da Pamuk koydum. Pamuk'u yavaş yavaş eve alıştırdım ,  annem razı oldu gibi ama babamı razı edemedim bir türlü. Kediyi gündüz eve alıyorum ,babam gelmeden sokağa çıkartıyorum. Gel zaman git zaman babamı da razı ettim. Pamuk evimizin ilk kedisi,hatta babamın biricik göz ağrısı oldu. Pamuk dişiydi. E aylar geçti hayvanın çiftleşme mevsimi geldi,annem tutturdu günah hemen kısırlaştıramam mürüvvet görelim diye. Bizde 4 yavruya mürüvvet gördük,Pamuk sonrasında kısırlaştırıldı. Ama bizdeki kedi sayısı bir anda 5 e çıktı. Sonra yıllar geçti kediler öldü ama biz yazık annemiz dedik,ay yazık kör dedik eve aldık. Evdeki kedi sayısı hiç 3 ten aşağıya inmedi. Taaa ki babamın vefatına kadar. Annemde şimdi tek kedi var. O da benim bebelerden hiç hazmetmiyor. Biz geldik mi evde kaçacak delik arıyor.

Bunları niye anlattım. Tarih tekerrürden ibaret misali bizim oğlan deli gibi evcil hayvan istiyor. Ama zamane gençliği işte, İguana istiyor. En son gittik bir dükkana  İguana baktık. Ben elime alabiliyor muyum elleyebilir miyim diye baktık. Malum hayvancagızın bakıcısı ben olucam sevicisi çocuklar olacak.

Sonrasında benim hamilelik oraya çıktı İguana alma işi kaldı. Hatta büyük oğluma hamileliğimi ilk söylediğimde " Ne gerek vardı kardeşe,İguana alacaktık ya" bile dedi.

Sonrasında bebek geldi,biraz büyüdü. Bizim İguana konusu yine açıldı. Ama ben kendime 2 çocuk+ 1 İguana konusunda güvenmiyorum.

Ne yapacağız diye düşünürken ,evcil hayvanımız bizi kendi buldu,bir Martı. Bu çok kar yağdığı zamanlarda  camın önüne ekmek koymuştum. Bu şapşik bizi bellemiş ordan. Şimdi her sabah geliyor cama tıklamıyor. Azıcık havada uçar vaziyette uzak duruyor. Ben ekmekleri koyuyorum ,geri çekiliyorum. O da yiyip gidiyor. Arada menü değiştirip simit falanda veriyorum ama. Şimdilik herkes bu durumdan mutlu,evcil bir hayvanımız var. Bakıcı ararken artık 2 çocuk+  1 Martı'ya bakacaksa şartıyla  bulmam lazım .

 Gökçe

31 Ocak 2016 Pazar

Bir Sünnet Macerası



Yaklaşık 1 haftadır blog için ne yazı yazabildim,ne de ilgilenebildim. Erkek analarını ilgilendiren bir konuyla meşguldüm; "Sünnet"

Büyük oğlum doğduğunda sünnet yaptırmayı düşünmemiştim. Sonra 2 -6 yaş arası olmaz dendi.6 yaşından sonraki zamanda da ben cesaretimi toplayamadım. Zaten artık baya esprilere maruz kalmaya başlamıştım konu hakkında .

Konu benim için şöyle sıkıntılıydı. Büyük oğlum kolundan kan bile aldırmıyor. 3 kişi çığlık çığlığa bağıran çocuğu zor zaptediyoruz, o kadar ki çok hasta olduğunda bile şu kanda mikrop var mı diye bakma işlemi en son çaredir bizim için.

Küçük oğlum 3 aylıkken ( ki kendi 6 aylık şimdi) doktoru, bir kontrol sırasında "Sanırım sizin acil sünnet yaptırmanız gerekecek" dedi. 1 hafta sonra çocuk cerrahına randevu verdi, o da baktıktan sonra "evet, sünnet edelim" dediler. Büyük  oğlum bunu duyunca "Bebek benden önce mi sünnet olacak olmaz öyle şey önce ben olucam " diyerek bize küçük çaplı bir şok yaşattı. Sonra doktorla konuştuk,onun da istediği ufak çaplı yeni asgari ücretten fazla ücreti duyunca 2.bir şok yaşadık. Malum eskiden bu işi berberler yaparmış ki en yakın arkadaşlarımızdan biri bize şöyle bir teklifle geldik. Bursa'da meşhur bir berber varmış, adamın şimdiye kadar 20.000 sünneti varmış hemde 150 try. Fiyat çok uygun  hem gider işimizi hallederiz hem hamam sefası yaparız dediyse de biz çocuk cerrahı araştırmaya devam ettik.

Bu sırada bu iş nasıl olacak diye içim içimi yiyor tabi. En son etrafıma "Ama adı üstünde sünnet farz değil ki, yani yapılmasa olmuyor mu" diyordum:))) Neyse bulduk  bir doktor daha. Hem ünü iyiydi hem fiyatı kısmen daha iyiydi. Başladık geri sayıma. Geçen cumada karar kılındı. Ilginç olan eşimle ben ne kadar heyecanlıysak oğlum o kadar rahattı. Birde narkozlu olmasına karar verdik sünnetin. Lokalde heyecan yapabilir diye düşündüm. 

Sabah gittik çarçabuk çocuğu aldılar ameliyathaneye götürdüler. Biz de kapıda beklemeye başladık. Yalnız kapıda beklerken " Allahım şükürler olsun ki başka bir şey için değil, sünnet için bu kapıda bekliyorum" diye düşündüm. Çok kısa sürede "Oldu da bitti maşallah" diye çocuk çıktı. Biraz sersem gibiydi ama ne ağladı ne etti. Öğleden sonra da hoplayıp zıplıyordu. Hayır anlamadığım konu kan aldırmaya böyle tepki veren çocuk sünnete nasıl tepki vermemişti. Gerçi üzümü ye bağını sorma misali,bunu da böyle atlattık dedik geçtik.

Tabi sonrasındaki iki artçı şok daha yaşadık. Ilk olarak  doktor geldi bebeğe baktı ve "bu sünnet olmaz ,6 yaşında gelin siz" dedi.2.olarak da bizimki biraz keyfi yerine gelince "e düğünü ne zaman yapıyoruz" dedi. Biz bir anda ne düğünü olduk ki  cevap gecikmedi "tabi ki sünnet Düğünü"...

Şimdiye kadar bütün sünnet düğünlerinde dalga geçip kafa bulduğum bütün sünnet anneleri,artık sıra size geldi. Benle dalga geçmeniz için hepinizi bizim sünnet düğününe bekliyorum. Etme bulma dünyasıydı değil mi:))))


Gökçe

28 Ocak 2016 Perşembe

Hayat değiştiren "düzen-tertip" mucizesi : Kondo yöntemi






Konumuz olan kitap Marie Kondo'nun  "Hayatı sadeleştirmek için derle, topla, rahatla" kitabı; türkçe olarak kitapçılarda da var.

Ben bu kitaba büyük bir heyecanla başladım. Dedim ki"tamam şeytanın bacağını kırıyorum sonunda, evim organize olacak, hayatım değişecek, aradığımız şey bulacağız ve evde bundan kaynaklanan gerginlikler de azalacak".
Zira oğlum bile bu konuda siteme başladı, "anne odam dağınık", "anne aradığım şeyi bulamıyorum" falan diye bana hafiften hesap sormalar...

Kitap; önce japon asıllı Marie Kondo'nun küçüklüğünden itibaren resmen hobi olarak derli toplu olduğunu, gönüllü olarak evde kardeşlerinin bile çekmecelerini düzenlediğini bunu bir takıntı hale getirdiğini anlatıyor.
Sonra sayın Marie Hanım fark ediyor ki ne kadar harika da düzenlese gene bozuluyor, gene bozuluyor
Bunu hayatının br parçası haline getirmek için senelerce düşünüp uygulamalar yaptıktan sonra bir metadoloji ortaya çıkarıyor.


Kondo kuralları:

1. Evi düzenlerken odaya göre değil kategoriye göre düzenlemelisin. Yani her odadaki her kıyafeti dökecek ve öyle düzenleyeceksin, önce yatak odası sonra küçük oda şeklinde değil.

2. Eşyalarına saygı duy. Bir kenarda ezişip büzüşüp durmalarına izin verme.

3. Nostalji senin arkadaşın değil, düzenleme sırasında eski fotoğraf ve mektupların seni oyalamasına izin verme

4. At!: Kullanmadıklarından da öte sana artık keyif vermeyen her şeyi at

5. Asma, Katla!

Marie Kondo kıyafetlerin katlandıktan sonra çekmecelere üst üste değil, diklemesine ve yan yana dizilmesini öneriyor. Bu kitaptan uygulayabildiğim ve çok memnun kaldığım en önemli tavsiye bu oldu.

Çekmeceler neredeyse iki katı kıyafet alıyor bu yöntemle ayrıca alta ne vardı diye bakma derdi yok,bir kerede hepsini görüyorsun.



6. Kitapları bağışla, zaten aynı kitabı muhtemelen bir kere daha okumayacaksın.


Kondo'ya göre bütün bunları yaptıktan sonra artık giyinmek bir kabus olmayacak, hatta stiline tekrardan kavuşacaksın.
Tüm bu düzenleme işlemleri için bütün evi döküp, bir kerede "tüm" odalar için düzenleme yapmak gerekiyor.


Benim vardığım sonuç şu: Marie Kondo'nun çocukları yok ve bol bol da vakti var anlaşılan. Ben bir çorap çekmecesini bir günde zor düzenliyorum. Çocukları yıkadıktan sonra ıslak havlularını uygun yere asabilmek için kendime not düşüyorum resmen.

Bir sorun da şu, çalışan anne olunca, bir heves yeni katlama yöntemi ile katlayıp çekmecelere koymuştum mesela ama eve temizliğe gelen yasemin Hanım'a anlatma fırsatım olmuyor ki Kondo'yu, o da noluyo bu çekmecelere böyle deyip tekrar eskiye döndürüyor.
Allahtan bakıcımız anladı da bebeğin kıyafetler bu şekilde yönetilmeye devam ediyor.

Dolayısı ile malesef kitabı heyecanla okusam ve bir çok tavsiyeyi çok beğenmeme rağmen evime sadece kısa bir süre düzen geldi bu yöntemlerle. Sizin evinizin yönetimi sadece sizdeyse ve vaktiniz de varsa o zaman harika olabilir.


Not: kitabın orjinalinin adı  "The Life-Changing Magic of Tidying Up"

Sevgiler,

Ceren













26 Ocak 2016 Salı

R'leri söyleyememe ve konuşma terapisi maceramız



Bundan iki sene önce bizim başımızdan bir konuşma terapisi süreci geçti.  "R"leri söyleyememe yüzüden başladı bütün macera.

Bizim oğlan her çocuk gibi kelimeleri sevimli sevimli , değişik değişik söylüyordu.

Hatta biz de muhtemelen bu sevimli konuşma halleri hoşumuza gittiği için müdahele etmiyorduk.

Sonra  yaklaşık 4,5 yaşında, anaokuluna başlayacağımız zaman oranın rehberlik öğretmeni bizim oğlanla 45 dakikalık bir görüşme yaptı.

Görüşme sonrası değerlendirmede bize bir anda şok etkisi yaratan bir şey söylemiş oldu.
"R'leri söyleyemiyor. Şu an için panik olacak bir durum yok ama takip etmeliyiz bu durumu"

Allah allah, 4,5 yaşındaki bir çocuk için çok normal değil miydi "r"leri söyleyememek?

Hani derler ya çocuğun kendi anne babası konduramadığı için anlamazmış aynen öyle burnumuzun dibindeki şeyi anlamamıştık.

Neyse efendim, biz gene panik yapmadan bir sene daha geçirdik.
Sonraki sene taşınma sebebiyle okul değiştirdik ve bir şekilde bir anda 5,5 yaşında ilkokul 1'e başladı oğlumuz.

Bu okuldaki rehberlik öğretmeni ile de aynı görüşmeyi yaptık, "R" dışında bir kaç sesi daha söyleyemediği ortaya çıktı.
Tatlı rehberlik hocamız bizi bir kaç tane konuşma terapistine yönlendirdi.

Biz de böylece evimize de nispeten yakın olan "Monomente" merkezine Özlem Hanımla görüşmeye gittik.

Öğrendiğimiz kadarıyla, harfleri söylememe durumu özellikle okuma öğrenildikten sonra daha da kalıcı bir duruma dönüşebilirmiş çünkü beyne de bu şekilde kalıcı olarak kodlanırmış.
Ne kadar erken terapi alınırsa o kadar hızlı ve rahat sonuç alınırmış.
Özlem Hanım'ın her yaştan ve her meslekten yardımcı olduğu insanlar vardı ve ilerleyen yaşlarda bile sonuç alınabildiğini öğrendik.
Biz de böylece düzenli terapilerimize gitmeye başladık.

Terapinin içeriğinde, çocuğun r harfine yakın başka harflerden başlatıp ( mesela z ) dilini doğru bir haraket ve manevra ile doğru noktaya yerleştirmesi ve böylece sesi çıkartmasına yönlendirmekti.
Özlem Hanım çok tatlıydı, Kerem çok çabuk demoralize olan bir çocuk olmasına rağmen kendini sevdirerek oyunla hem de tatlı bir disiplinle çalıştırdı.

Yaklaşık 7-8 seans sonucunda hem "r" hem de söylemediği diğer sesler "j", "s/ş" artık düzgün söyleyebilir duruma geldi.

Öncelikle o kelimelerde dikkat ederek ve bastırarak söylüyordu. Sonra bir kaç hafta içinde normal günlük konuşmasına yer etti.

Bu arada bize de çok iş düştü, terapistimiz bize de evde çalıştırmamız için ödevler verdi.

Sonuç olarak biz başarılı bir sonuç aldık, hayat boyu "acaba gitseydi" deme yükünden kurtulduk.

Bazı insanlara çok yakışıyor ve bunu hiç dert etmiyorlar ama biz zaten duygusal olan oğlumuzda okuldaki alacağı tepkilerin bir travmaya yol açmasından korktuk açıkçası.

Belki de kendiliğinden düzelecek miydi, çok sanmıyorum ama kim bilir?

Ceren


24 Ocak 2016 Pazar

Hayatı Zorlaştırmanın 10 Yolu- Bölüm 2



Yazıya kaldığımız yerden devam ediyoruz

6- Iki kelime: Cesurca yaşa. Sana sunulan her fırsat büyük bir risk taşısa bile,bu riski al. Çoğu zaman kaybedebilirsin ama kazandığın zaman bu hayatına değer katacak.

7-Her zaman kendi hayatınızı başkalarınınkiyle mi karşılaştırıyorsunuz? Ben bunu devamlı yapardım: "Mary`nin benden daha büyük bir teknesi var" ."Ted`in daha fazla parası var". "John benden daha iyi görünüyor".Bunu yapmayı bırakın. Her zaman Ted Roosevelt`in dediğini hatırlayın: "Karşılaştırma, keyifin  hırsızıdır".

8-Diğer insanların senden çalmasına izin mi veriyorsun?Eğer döşeğinin altında milyon dolarların olsaydı devamlı kontrol etmez miydin?Aslında paradan daha değerli bir şeyin var; zamanın.
Ama sen bunu korumak için bir şey yapmıyorsun.Bencil insanlarla ,egoist insanlarla, negatif insanlarla zamanını harcıyorsun.Zamanını koru onu sadece saygı gösteren ve  hak eden insanlara harca.

9- Bazen koyverip gitmelisin.Birini affetmen mi gerekiyor,başarısız bir şeye geri mi dönmen gerekiyor.Hayat kayıplardan oluşur.Ama kayıplar olmadan da olmaz.Yalnız değilsin.Seni anlayan ve konuşabileceğin birini bul ve destek al.

10- Hiç vermeyen kişilerdensen:

Kayıplarla başetmenin yollarından biridir kendini iyiliğe adamak. Hayatla haşır neşir olmak.
Çok büyük, inşa edilmiş bir şey olmasına da gerek yok. Nazik bir laf etmek, birini cesaretlendirmek, yalnız olan birine bir ziyarette bulunmak.
Bu dünya da iki çeşit insan var aslında, verenler ve alıp götürenler.  Verenler  mutlular, alanlar ise sefil  durumdadırlar.

21 Ocak 2016 Perşembe

Haftasonu gelirken...





Bir haftanın daha sonuna doğru yaklaşırken geçen haftalarda radarıma takılan şeylerden bahsetmek istedim biraz.

Öncelikle beni heyecanlandıran ve  sevindiren bir haber, bayılarak izlediğimiz dizi "Friends",yeni bir bölümle onca yıl aradan sonra tekrardan geliyor. Sadece bir bölüm ama olsun o da yeter, eminim çok güleceğimiz ve çok duygulanacağımız sahneler bizi bekler. Bir de inşallah haber sahte haber falan değildir, öyleyse ben bir güzel kanmış durumdayım...





Mad men dizisini izlediniz mi bilmiyorum ama oradaki başrol hatunlarından biri olan,  mütemadiyen "bu kadınsa ben neyim" dememize yol açan January Jones, instagramda çocukluk fotoğraflarını paylaştı. Çirkin ödrek yavrusu masalını bu kadın için yazmışlar. Yani bir çocuk olarak gene sevimli tabi o ayrı hatta çok sevimli ama bu güzelliğe dönüşebilecek olması şahsen benim için çok şaşırtıcı. neredeeen nereeyye....
January Jones kid
January Jones bebekken


January Jones Red Carpet
January Jones şimdilerde



Bu videoya bayıldım bayıldım, sevimli bebeğe ailesi güvenmiş etmiş ve baya bildiğin kaykayı vermişler. Bebek de bir güzel kullanıyor.  Evde oğlanın kaykayını kıza mı versem hafiften diye düşünmeye başladım. 




Şarkıcı Pharrel Williams( hapyy şarkısıyla yüreklerimize taht kuran)'ın muhteşem  evinin resimlerine maruz kaldım. Bayıldım. Buyrun buradan



Ünlü ressam Frida Kahlo'nun çok çektiği ve hayatını deyim yerindeyse mahveden kocasına yazdığı bu satırlardan çok etkilendim. Onun için de buraya


Son olarak haftanın şarkısı bizim evde klibiyle tüm aileyi ayağa kaldıran yeni Coldplay "the adventure of a lifetime" şarkısı. Maymunlarla beraber dans ediyoruz biz de evin salonunda.





Herkese iyi haftasonları, hayalleriniz gerçeğiniz olsun....

Ceren

20 Ocak 2016 Çarşamba

Bir öğretmenden velilere mektup: "O çocuk" hakkında ( hani sizin çocuğunuzu rahatsız eden, engelleyen ve kötü etkileyen)


Biliyorum. Endişelisiniz. Çocuğunuz eve her gün "o çocuk" hakkında bir hikaye ile geliyor.
Hep vuran, tırmıklayan hatta bazen ısıran çocuk.
Koridorda yaramazlık yapmaması için elini tutmak zorunda kaldığım çocuk. Blok oyunları odasından çıkmak zorunda kalan çocuk, çünkü bloklar fırlatmak için değil...

Tam ona durmasını seslendiğim anda oyun kaydırağının en tepesine çıkan.
Bir anlık kızgınlıkla yanında oturan arkadaşının sütünü yere döken çocuk. Bilerek.Ben izlerken. Temizlemesini söylediğimde de tüm peçetelerin hepsini harcayan.

Bunu özellikle ve benim gözümün önünde yapan.
Beden dersinde küfürlü kelimeler kullanan.


Bu çocuğun, sizin çocuğunuzun eğitim hayatını mahvedeceğinden korkuyorsunuz.
Bu çocuğun benim çok fazla zamanımı ve enerjimi tükettiğini ve diğerlerine karşı adil ilgi gösteremeyeceğimi düşünüyorsunuz.
Bir gün gerçekten birine zarar vereceğinden korkuyorsunuz.
Sizin çocuğunuzun da onu örnek alıp istediklerini elde etmek için öfkesini kullanmasından endişelisiniz.
Çocuğunuzun kalemi tutmayla uğraştığını fark etmeyeceğimi ve akademik olarak geri kalacağını düşünüyorsunuz.


Çocuğunuz mükemmel değil ama genel olarak kurallara uyar. Oyuncaklarını paylaşır. eşyaları fırlatmaz. Konuşmak için elini kaldırır.
Oynaması gerektiğinde oynar ve ders zamanı da çalışır.
Doğruca tuvalete gidip geleceğine güvenebilirim.
Bildiği en büyük küfür "salak" kelimesidir.

Biliyorum.


Biliyorum ve ben de endişeliyim.
Aslında ben her zaman endişeliyim. Hepsi için. Sizin çocuğunuzun kalemle mücadelesi, başka bir çocuğun r harfini söyleyememesi, bir başkasının utangaçlığı ve bir başka bir çocuğun beslenme çantası hakkında.

Gavin'ın montunun yeteri kadar sıcak tutmaması, Talitha'nın bir harf telafuzu yüzünden babasından azar işitmesi.

Aslında tüm araba yolculuklarım ve duştaki zamanım endişelenerek geçer.

Biliyorum ki siz o çocuk hakkında konuşmak istiyorsunuz. Çünkü Talitha'nın bozuk b harfleri ona morarmış bir göz vermez.

Ben de o çocuk hakkında konuşmak istiyorum. Ama size söyleyemeyeceğim o kadar çok şey var ki.

Size onun bir yetimhaneden 18 aylıkken alındığını söyleyemem.

Size onun yemek alerjilerinden kaynaklanan çok sıkı bir diyette olduğunu ve bundan dolayı sürekli açlık çektiğini söyleyemem.

Ailesinin çetrefilli bir boşanma sürecinde olduğunu ve hep büyük annesiyle yaşamak durumunda kaldığını söyleyemem.

Size büyük babasının alkol sorunu olduğundan şüphelendiğimi de söyleyemem.

Bir başka "o çocuğun" annesinin şu an yalnız bir anne olduğunu, okula en erken gelip en geç çıkan çocuğun o olduğunu ve kalan vaktinin de yollarda geçtiğini söyleyemem.

Tamam, diyorsunuzdur, benim aile sırlarını açıklayamayacağımı kabul edersiniz.

Tek istediğiniz benim bu çocuğun davranışları ile ilgili ne yaptığımı öğrenmek.

Bilmenizi isterdim ama size bunu da söyleyemem.

Bir başka "o çocuğun" konuşma terapisine gittiğini ve ciddi bir konuşma gecikmesi yaşadığını, bundan kaynaklanan iletişim sorunlarından öfke içerisinde olduğunu tespit ettiğimi söyleyemem.

Size onun ailesiyle her hafta toplandığımızı ve her ikisinin de hüngür hüngür ağladığını gördüğümü söyleyemem.

Çocukla aramızda gizli sinyalleşmeler olduğunu, ve yalnız kalmak istediğinde bana bunu bu şekilde belirttiğini söyleyemem.


Dinlenme saatlerini benim kucağımda kıvrılıp geçirdiğini, bunun "onu daha iyi hissettirdiğini" söylediğini söylememem.


Agresif davranışlarını aylardır takip ettiğimi, ve günde 5 olaydan haftada 5 olaya düşmenin sevincini söyleyemem.


Okul sekreteri ile anlaştığımızı ve bazen ortam değişikliği için çocuğun orada vakit geçirdiğini...


Öğretmenler toplantısında gözyaşları içerisinde iş arkadaşlarımdan ona ekstra dikkat etmelerini ve ona karşı nazik olmalarını rica ettiğimi..


Onun yıldırımlar hakkında bir meteorolojistkadar bilgisi olduğunu...

Bir sınıf arkadaşı ağladığında en sevdiği oyuncağı koşarak ona götürdüğünü...


Aslında durum şu ki sevgili anne, baba; sizinle sadece sizin çocuğunuz hakkında konuşabilirim..
Size söyleyeceğim şu, her hangi bir zamanda eğer sizi çocuğunuz "o çocuk" olursa sizinle ilgili hiç bir özel bilgiyi de paylaşmayacağımdan emin olabilirsiniz.

Sizinle düzenli, açık ve net olarak görüşeceğimden, görüşmelerimiz için kenara mendiller hazırlayacağımdan emin olabilirsiniz.

Üzüldüğünüzde elinizi tutacağımdan, çocuğunuza mümkün olan en profosyonel yardımı bulmak için uğraşacağımdan, ihtiyacı olduğunda ona fazlasıyla sevgi ve ilgi vereceğimden emin olabilirsiniz.


Ne olursa olsun çocuğunuzda iyi olan,harika olan özelliklerin peşinde olacağımdan, ve hem ona hem size bunları hatırlatacağımdan emin olabilirsiniz.


Sevgiyle,

Öğretmen


Yazının orjinalıne ve yazar hakkında bilgiye buradan ulaşabilirsiniz:

Yazının orjinali




19 Ocak 2016 Salı

Hayatı Zorlaştıran 10 Yol



Bugün yine bir  çeviri yazısı yayınlamak istedik. Hep hayatımızı kolaylaştırmaktan bahsederiz ana bu yazıda bunları yaparsanız hayatınızı zorlaştırırsınız, yapmayın denmek istenmiş :)))

 Bu yazının ilk 5' i bugün sonraki 5'i "arkası yarın".


Hayatınızı zorlaştırmanın 10 yolu;

1- Bu 1. Maddeyi ben her şeyi üstünüze alınmayın diye çevirmek istedim. Başka sürücü yolunuzu mu kesti,arkadaşınız mesajınıza geri dönmedi mi ,iş arkadaşınız öğle yemeğine çıkarken sizi çağırmadı mı amannnn sallayın gitsin illa ki bir kasıt aramayın ,üstünüze de alınmayın. Bu maddeyi özellikle kendime atfetmek istiyorum :))))

2- Herkes kendi filminin yıldızıdır. Dünyanın senin çevrende döndüğüne inanmak ufak bir mucizedir.
Her şeyin ötesinde sahip olduğun bürün tecrübelerin merkezindesin. Sonuç olarak insanlar kendilerine verilen rolden habersiz.  Senaryonuzu kaybedin,başkalarının star olmasına bir süreliğine izin verin.

3-Her şeyin en kötüsünü düşünmek gibi kötü bir alışkanlık var. Olaylar beklediğin korkunçlukta mesela hapiste bitmediğinde şaşırıyorsun. Beynin olmayan şeylerle bile uğraşıyor . Mesela ehliyetini kaybetsen yasa dışı birinin eline geçeceğini ya da bütün banka hesaplarının boşaltılacağını düşünüyorsun.

4- Realistik ya da anlaşılabilecek olmayan beklentileriniz mi var? Ailende ya da arkadaşlarımla yaşadığın anlaşmazlıklar arasında senin düşüncelerini okuyamaz ya da nazlandığını sezemezler. Mesela erkek arkadaşına ilk kez sinemaya gidişinin 6. Ayını hatırlamadığı için mi bozuldun ? Ya da kız arkadaşın randevusu / toplantısı olduğu için telefonunu meşgule mi verdi? Realistik olmayan beklentiler mutsuz eder. Beklentilerinizi minimize edin,mutluluğunuz maksimum olsun.

5- Bir arkadaşım vardı. Hiç bir kararını  bir "işaret" almadan veremezdi. Kaderin ve bazı etkili güçlerin hayatımıza etkisi yadsınamaz ama kader tarafından yönetilmektense kadere biraz şekil vermek daha iyi değil mi?

18 Ocak 2016 Pazartesi

Planlı Yaşam


Ilk okul 2'ye giden oğlumla ödev yüzünden ciddi ciddi başımız dertte. Ödev yapmak istemiyor kısa da yapsa,molalı da yapsa,eğlenerek de yapsa,somurtarak da yapsa yapmak istemiyor.

Ödev biraz uzayınca başlıyor gözünden sicim gibi yaşlar akmaya. Şımarıklık,yaramazlık gözyaşları değil görüyorum içten gelen,gerçekten yapmak istememe gözyaşları. Bazen bırakıyorum yaptırmıyorum. Ama bu sefer haber geliyor öğretmen ödev yapmayanları tahtaya dizdi ,kızdı diye. E bu sefer ona üzülüyorum.

Ben üniversite sınavında ilk %2 lik dilimdeydim. Ama Boğaziçi'ni kazanamamıştım. Bu yüzden annem 1 hafta surat asmıştı . Ahdım vardı çocuğum nasıl okursa okusun karışmayacağım,mutlu olacağım diye. Ama kazın ayağı öyle olmuyor. Çocuk yapmayınca,yapamayınca da içim içimi yiyor

Yaptırsam bağırış çağırış. Neyse bu hafta da planlı çalışmayı deneyelim dedik. Oturduk saat saat plan yaptık. Şu saatte yemek .şu saatte ödev ,şu saatte oyun vs diye.Güya plana uyuyoruz bu seferde elimizde saat hayda saat şu oldu şunu yapacağız,saat bu oldu bunu yapacağız .

O hafta tam denk gelmiş. Hayat bilgisi dersinde de planlı yaşam konusu işleniyormuş. Baktım bizimki kitabı doldurmuş planlı yaşamla ilgili. Bir yerde de haftalık plan yapın denmiş. Bizimki de yapmış.



Resmi görünce baya güldüm. Dedim ben napsam boş,oğlanın plandan anladığı bu demek:)

Ne diyelim su akar yolunu bulur .

Gökçe

17 Ocak 2016 Pazar

Uniq Istanbul, Matematik Sergisi


Uniq Istanbul  Buz pateni

Uniq Istanbul İstanbullularca çok bilinmeyen  o yüzden  de hafta sonları tıklım tıkış olmayan bir yer. Tam alışveriş merkezi değil, çok fazla dükkan yok ama benim için az ve öz . Harika kitapların olduğu Tırtılkids, her çeşit enstrüman ve müzik aletinin satıldığı Zuhal Müzik, küçük bir Migros ve çok şık ,güzel yeme içme yerlerinin olduğu bir yer.

Biz yazın buraya mekanın dışında olan macera parkı için gidiyorduk. Çocukların atlayıp zıplayıp,tırmanıp enerjilerini atmaları için çok  güzel bir yer.
Uniq Istanbul Macera parkı


Geçen hafta da  matematik sergisi için gittik. Ben,  biz de çocuklarla gezeriz çok uzun sürmez diye düşünürken bizi karşılayan gayet cana yakın çalışanlar; çocuklar tek başlarına girebilir ( ki bizimkilerin yaşları 8 ) ve ziyaret de minimum 2 saat sürer dediler.

Açıkçası bizim de işimize geldi,bu arada bir kahve içeriz diye düşündük.

Giriş ücreti çocuk başına 35 try. Biz çocukları bıraktık ,gittik oturduk.

E tabi bir yerden sonra bizi merak aldı,Ne yapıyorlar diye bakmaya gittik. Ben gittiğimde bizimkiler bateri başında ,kulaklarında kulaklık gelen sese göre ritm bulmaya çalışıyorlardı. Başlarında da  onları gezdirip yardımcı olan sevimli bir abla vardı. Bu arada o bateride ritm bulma sayı rekoru 24 müş. Çocuğunuzu götürürseniz aklınızda olsun.


Sonrasında baktım  üstünde sayılar olan kapılar var. Biz merak ettik gittik baktık. Meğer asal sayı labirentiymiş ve kapıların üstündeki sayılardan  asal sayı olanı bulup kapıyı açıyorsunuz alkış sesleri geliyor ve önünüze üstünde sayılar olan yeni kapılar çıkıyor. Ben bile zevk alarak oynadım.

Matematik sergisi


Bunun gibi daha bir sürü zevkli oyun var. Ben süprizi bozmamak için çok yazmak istemiyorum. Ama yine konuyla ilgili ufak bir sinema gösterimi olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.En sonunda
da çocuklara zıplayan minderlere gidiyorlar. Biz  kış tatilinde yeniden gitmeyi düşünüyoruz.

Sonrasında da biz yine cafelerden birinde otururken çocuklarda dışarıda ki büyük buz pateni alanında da zevkle kaydılar.


Biz çok güzel bir gün geçirdik,çocuklar da enerjilerini attı.

Bu arada bizim gittiğimiz hafta sonu cafelerden birinde Cem Yılmaz da oturuyordu. Ben benim büyük oğlana nasıl olsa hayır der diye `Git fotoğraf çekil Cem Yılmazla` diye takıldım. Baktım gidiyor. `Oğlum, nereye hayırdır?` dedim. "Fotoğraf çektireceğim" dedi." İyi de yanında fotoğraf makinası bile yok " dedim." Olsun onun telefonuyla çekiliriz " dedi. Baya bir güldüm sanki adam fotoğraf çektirip saklayacak. Bu zamanelerdeki özgüven patlaması da ayrı bir yazı konusu olsun:)

Gökçe

14 Ocak 2016 Perşembe

Bugün cuma ve benim doğumgünümmmmmm


Bugün cumaaaaaa

Ama benim için bir özelliği daha var,bugün benim doğumgünüm:)))
Tam tamına 37 yaşına giriyorum. Burada ciddi bir vay anasını demem lazım, 40'a ne kaldı yahuuuu....
Normalde bu akşam doğum günü yemeğine çıkacaktık ama çocukları satacak yer bulamadığımız için benim yaptığım yemeklerde evde doğum günü  yemeğini yiyeceğiz görünüyor.

Bende sonrasında da pek plan yok ama sizin için hafta sonu fikirlerim mevcut.
Istanbul'da olanlar için pazartesiden itibaren kar geliyor .O yüzden bu hafta sonunu iyi değerlendirin derim.


Bir kere CNR da Uluslararası Anne Çocuk Fuarı var. Ben ilk oğluma hamileyken gitmiştim. Baya bir broşür,numune ve ıvır zıvır almıştım. İlk bebeği bekleyenlere güzel fikirler verebilir.

Bu hafta sinemalara yeni bir film geliyor;"Iyi Bir Dinazor"


Disney Pixar’dan "İyi Bir Dinozor" şu soruyu soruyor: Ya dünyayı sonsuza dek değiştiren o meteor gezegeni tamamen ıskalasaydı ve dinozorların soyu asla tükenmeseydi? Pixar, Arlo isimli bir Apatozorun sıra dışı bir arkadaş edindiği dinozorlar dünyasında destansı bir yolculuğa çıkartıyor. 
Vizyon tarihi: 15 Ocak 2016

Ben ayrıca bunun için bir yazı yazacağım ama gitmediyseniz kesinlikle Uniq Istanbul daki  The Zone Harika Natematik sergisine gitmelisiniz.
matematik sergisi
Uniq Istanbul

Eğer izlemediyseniz, çizgi film Ters Yüzü izlemelisiniz, hatta izlediyseniz de bir daha izleyebilirsiniz.


Bu arada biz Harry Potter'ın yeni resimli bas kitabını aldık ,çok beğendik. Şiddetle bütün Harry Potter severlere tavsiyemdir.

Harry Potter ve Felsefe Taşı


Mutlu Haftasonları

Gökçe


13 Ocak 2016 Çarşamba

Mystic'te bir düğün



Bugün de daha önce bahsettiğimiz New York gezimizin bonusu olan, düğünden bahsedelim


Bahsetmiş olduğum gibi bir arkadaşımızın amerika'lı bir kızla evlenmesi sonucunda biz de kendimizi Amerika'da bulduk  ve de seyahatimizin son 2 gününü bu düğünde geçirdik. Düğün Mystic isimli bir kasabadaydı. Şubat ayıydı ve konsept tam olarak bir "Frozen"/"kış"düğünüydü. Her taraf kar altında ve bem beyazdı.

Düğüne gelince, ne yalan söyliyeyim ben hiç hayatımda böyle bir şey görmedim.
Bu kadar detaylı düşünülmüş her şeyin masal gibi olduğu bir düğün.

Mekan olarak Mystic'deki bir üniversite kampüsünün içerisindeki eski bir şato/kale binası seçilmişti.
Yine aynı kasabada bir otelde tüm hazırlıklar yapıldı, gelin için özel bir oda ve damat için özel bir oda btün gün hazırlıklar süresince kullanıldı.
Düğünün yapıldığı bina- Branford House

Gelinimiz bizden de gelin-damat alayı olarak adlandırabileceğim bir gruba dahil olmamızı isteyince bizim iş ciddiye bindi.
Bir kere götürdüğümüz kıyafetleri giyemedik. Eşime smokin kiralandı ve bana da diğer nedime kızlarla bir örnek olmamı sağlayacak bir elbise kiralandı.
Bedeninin uymama ihtimaline karşı iki beden kıyafet gelmişti. Yanımda getirmemiş olma ihtimaline karşı bana mücevehrat ve hatta askısız sütyen teklif edildi.
Düğüne çocukların katılması yasaktı. Ee biz taa buralardan gitmişiz çocuğu ne yapacaktık derseniz, onu da düşünmüş ve planlamışlardı. Orada yaşayan türk bir aile düğün mekanına gelip oğlumuzla ilgilendi. Hatta çok iyi anlaştılar biz de onları çok sevdik ve bir kaç saatini de çok yakında bulunan evlerinde geçirdiler. Biz çıkışta gidip oğlumuzu evlerinden aldık.


Düğünle ilgili şaşırtıcı noktalardan biri şuydu, hani derler ya filmlerde falan gelini göremez damat önceden diye, gerçekten ilk görüş anı denilen şey çok önemli.
Biraz da tiyatro dönüyor sanki, erkeğin çok duygulanması, "aman tanrım ne kadar güzelsin" triplerine girmesi, hatta mümkünse bir kaç damla gözyaşı dökmesi gerekiyor.

Ayrıca biz de dahil önceden bize verilen kağıtlardan ilgili konuşmalarımızı ezberledik ve seramoni sırasında bunu okuduk.
Gelinin en yakın arkadaşı oldukça uzun ve duygusal bir konuşma yapıp hüngür hüngür de ağladı.
Gelinin babası bol bol kadehlere çın çın yapıp konuşma yaptı.

Hani bu kız mı biraz kontrol delisiydi yoksa bu düğünler hep böyle mi oluyor bilemedim.
Bir şaşırtıcı noktada bu kadar mükemmeliyetçiliğin içinde kadınların saçının başının makyajının (gelin de dahil) sadeliği ve zerafetiydi.
Zaten kuaföre gitmek de yok, gelin odasına gelen genç bir kadın herkesin saçını makyajını yapıverdi.

Müzik bizim kaldığımız kısımda jaz ağırlıklı canlı müzikti. Sonra şu fenerler uçuruldu. Biz kalan danslı eğlenceli kısma kalamadık aklımız oğlumuzda olduğu için.

Çekilen fotoğraflara gelince, siz deyin film afişi çekimi ben diyeyim dergi kapağı çekimi. Gerçekten Vanity fair dergilerini aratmayacak fotoğraflar çekildi.
Bu fotoğraflar inanır mısınız sonra "Marta Stewart" dergisinde çıktı.  Bizim baya bir süre bu fotoğrafları paylaşmamızı yasakladı gelinimiz.


Her şey çok güzel olmakla beraber bana fazla teatrel geldi.

Düğünle ilgili de anlatacaklarım da bu kadar, dinlediğiniz için teşekkürler:)

Bu arada düğünün daha bir çok fotoğrafı için:

Fotoğraflar