"A cup of Jo", eski editör Joanna Goddard’ın annelikten güzellik moda ve seyahat tecrübelerini farklı yazarların da katkılarıya paylaştığı harika blogu. Burada en sevdiğim bölüm dünyanın çeşitli ülkelerinde çocuk yetiştiren (amerikalı) annelerle yapılan söyleşiler. Tabi bunlardan biri de Türkiye’de çocuk yetiştiren bir anne ve Türkiye’deki yaşama dair şaşkınlıklarıydı.
Önce yazının linkini
vereyim(Orjinalini okumak isteyenler için);
Yazıda bahsi geçen
Diane, 11 aylık oğlu ve eşiyle Brooklyn` den İstanbul `a taşınmış bir anne.
İstanbul’la ilgili ilk
izleniminden bahsederken: "İstanbul’daki ilk birkaç saatimizi bebeğimizle
birlikte kımıldamaz bir trafikte evimize gitmeye çalışırken harcadık. Çok
stresli ve yorgundum ve neredeyse ağlayacaktım. Korkmuş ve bunalmış
hissediyordum. İlk birkaç ay için New York’u düşünmek veya sadece kirli mide
bulandırıcı metro resimlerini görmek bile vatan hasreti çektiriyordu ama neyse ki İstanbul’da artık kendimizi
evimizde gibi hissediyoruz."
Komşuluk üzerine: İstanbul’un kalabalık bölgesine 20 dakika uzaklıkta bir balıkçı
kasabasında yaşıyoruz. Sabah yolumuzun üstünde sahilde balık avlayanlar manav
ayakkabı tamircisi dükkanının önünde sigara molası veren garsonlar oluyor.
Büyük bir şehirde küçük kasaba hayatı yaşamak harika.
“Eller işbaşında “ kültürü üzerine: Türk insanın her zaman bebeğinize dokunur ve
öper. Biz buraya taşındığımızda oğlum Aaron sadece birkaç aylıktı ve ben mikroplar konusunda hala paranoyaktım.
Benim Brooklyn`de ki anne grubumda yabancı birinin bebeğe dokunması ya da
alması anneler için dehşet vericidir ama İstanbul`da bundan kaçınmanıza imkan
yok . Aaron'la sokakta yürüdüğümüzde yanaktan makas alanlar ayağını
gıdıklayanlar saçını okşayanlar la karşılaşmak çokta alışılmadık değil hatta ergenler
bile böye davranıyorlar.. Sokakta
devamlı Tanrı korusun anlamında “Maşallah”
diye bir kelime duyarsınız. Türk insanı tam bir bebek delisi. Amerika da
bebek sevmediğinizi söylediğiniz de bu çok da acayip değildir ama eğer Türkiye
de bebek sevmediğinizi söylerseniz bu sizi çok kötü bir insan yapar.
Yabancılara karşı nezaket üzerine: Buradaki insanlar harika,şehrin en iyi yanı
onlar.Bir gün bir mağazaya gitmeye çalışıyorduk ve hafifçe yağmur yağmaya
başladı. Kocam bebeğimiz Aaron’ı taşıyordu ve bir şemsiyemiz de yoktu.
Kaldırımda beklerken genç bir adam şemsiyesini Aaron’ın üzerine tuttu,
gideceğimiz yere kadar bize bu şekilde eşlik etti. Vardığımızda bize hoşçakal
dedi ve gitti, büyük bir şey değilmiş sanki her zaman yaptığı bir şeymiş gibi.
Çok işlevli oyun/jimnastik alanları üzerine: Parklarla ilgili komik bir durum, yetişkinler için
egzersiz aletleri var. Anne babalar,
çocukları parkta oynarken bu aletlerin üzerinde bisiklet falan çevirip egzersiz
yapıyorlar. Aletlerden bazıları da daha çok işkence aletine benziyor.
Milli Gurur duygusu üzerine: Türk
arkadaşlarımızda yoğun bir türk kültürü gururu var. Atatürk resimleri tüm
binalarda ve evlerde bulunuyor. Onun hatırasına saygısızlık yapmak bir suç
sayılıyor.
Çocuk sinir nöbetleriniz azlığı üzerine: Burada asla bir çocuğun toplum içinde inat krizine
girdiğini görmedim. Eğer kalabalık bir ortamda bebek homurdanmaya başlarsa
hemen çevredeki yabancılar onunla oynar dikkatini dağıtır ve büyük krizin gelmesini önlerler. Bir
keresinde br restoranda Aaron sabrının sonlarındayken garson onu alıp diğer
garsonların yanına götürmüştü biz de eşimle yemeğimizi bitirmiştik.
Çay üzerine : İstanbul bir çay şehri. İnsanlar her zaman siyah
çay içiyorlar ve kaynarken küçük lale(ince belli) bardaklara servis ediliyor. Bu bardaklar
İstanbul manzarasının bir parçası olmuşlar. Hava 40 derecedeyken insanları çay
içerken görüyorsunuz, inşaat işçileri çalışırken içiyorlar, çalışanların hep
yanlarında bir bardak çay oluyor. Bir keresinde bir marangoz evimizdeyken çay
istemişti ve ben sadece kokulu çay olduğu için utanmıştım şimdi her zaman evde
siyah çay bulunduruyorum.
Yerel yemekler üzerine:Burada kahvaltıya doyamıyoruz. Kahvaltı burada bir
çok çeşit ekmekten oluşan büyük bir sepet , salatalık, domates, bir çok çeşit
peynir , menemen ve tabi ki de ince belli bardaktan içilen çaydan oluşuyor. En
güzel kısım ise balla beraber sunulan kaymak. Çoğunlukla çocuklar da aileleri
ile aynı yemeklerde yiyorlar.
Olmayan “yatma” zamanı üzerine: Türk
arkadaşlarımız bize burada çocukların yatma saati olmadığını söylediler.Genelde aileleri ile geç saatlere kadar
oturabiliyorlar. Dışarıda gece 11 de hatta bazen daha geç saatte pusetlerinde
bebekleriyle gezen aileler görüyoruz.Anne babaların “yalnız” zaman geçirmesi,
sadece ikisinin dışarı çıktığı akşamlar burada pek yaygın değil. İnsanlar bizim
çocuğumuzun saat 6 30- 7 gibi yatağa gittiğine ve sonraki bir kaç saat hiç ses
çıkarmadan uyumasına çok şaşırıyorlar. Çalışan annelerin bakıcıları var ve onlara
çok yardımcı oluyorlar genellkle bebek ekibinin bir parçası gibi aileyle
beraber parka, avm’ye gidiyorlar.
Hava Kuruntuları üzerine: Burada havalar yağmurlu, rüzgarlı olduğu veya ayaz
çıktığı durumlara bebekler dışarı çıkarılmıyor Ben kötü havalarda Aaron’la
dışarı çıktığımda insanların garip bakışlarına maruz kalıyorum, ve eğer onda
ince bir süeter var ise diğer bebekler kar kıyafetleri içinde oluyor. En ufak bir
ten ortaya çıktığı zaman bile mesela çorabıyla pantolonun arasında burada özellikle
büyükanneler çok endişeleniyor. Hele kafasında şapkasız bir çocuk burada
dünyanın sonu!
Çalışan anneler üzerine:
İstanbul kadın erkek eşitliği ve kadınların iş yaşamında bulunması konusunda
bayağı gelişmiş bir şehir. Burada iş yaşamında çok başarılı kadınları görmek hiç de alışılmadık değil.Doğum izni Amerika Birleşik
Devletlerinden daha iyi ve çocuk bakımı da çok daha ucuz.
Daha yavaş bir yaşama
alışmak üzere: İnsanlar
genel olarak aceleci değiller.Ağır şartlar altında çalışsalar da arada biraz
rahatlamaya vakit ayırıyorlar. Komik bir örnek: Dairemizde bir kaç marangozluk
işi için işçiler ayarladık ve gelmeleri bir kaç
haftayı buldu. Sonunda geldiklerinde eşim bana telefon açıp işin nasıl
gittiğini sorduğunda ona hepsinin o an oturup çay içtiğini ve bebekle
oynadıklarını söylemem gerekti. Sonuç
olarak işi bitirdiler hem de gayet çabuk.
Çok güldüm yazıya : )) Çoğunluğuna ben yaşarken sinirlensem de uzaktan bir gözle okuyunca komik geldi.
YanıtlaSilAynen, pek alışageldiğimiz artık dikkatimizi bile çekmeyen bazı alışkanlıklar aslında sempatik şeylermiş :)
Sil